"Enter"a basıp içeriğe geçin

İbni Sina’dan Ziya Selçuk’a “Çoklu Mizaç” Cevabı 4.11.2019

Atanmış bakan Ziya Selçuk eğitime çoklu mizaç sistemi getireceğini söyledi. Huylarına göre çocukları etiketleyecek. Huyuna göre ders verecekmiş ona öğretmen.

Yok böyle bir şey, bu bir kandırmacadır. Çünkü çocuk ayda bir huy değiştirir, örneğin bir hastalık geçirir huy kapar, macera filmi izler kahramanına özenir, taklit etmeye başlar, vs.

2005 yılından beri çocuklarımızı hayattan soğutan parçalı müfredatı çocuklarımıza dayatanlar şimdi çocuklarımızı mizaçlarına göre etiketleyip yalnızlaştırma programı başlattıklarını ilan ettiler.Ben de tarihten bir cevap buldum kendilerine.

İbni Sina’ya göre sağlığımızı bozan kontrolsüz davranışlar şunlardır:

Öfke; karaciğeri bozar

Üzüntü, keder; akciğeri bozar

Stres; kalp ve beyni bozar

Korku; böbrekleri ve böbreküstü salgı bezlerini bozar

Dert, kaygı, takıntı; barsak ve dalağı bozar

Panik, nefret, kin, küskünlük; kalp ritmini bozar.

Dikkat!

Ders kitaplarında çocuklarımız sayısız kontrolsüz (korku, öfke, panik, nefret, küskünlük, vb) davranış görselleriyle karşılaşıyor, onlarla empati kuruyorlar, bunlardan rol kapıyorlar! Örneğin İngilizce kitabında sıkça kötülük ve macera filmlerinin kahramanlarını canlandırmaları isteniyor, onların maskelerini takıp cümle kuruyorlar, korku ve saldırgan rolleri taklit ediyorlar. Sonra da bu roller ve mimikler çocuğun üzerine yapıştığı zaman da biz “çocuğun mizacı böyle” diyerek onu yeni sisteme göre etiketleme yoluna gideceğiz.

Ziya Selçuk’un “9 mizaç stili eğitim” dediği yeni sistem çocuklara bunları getirmek üzere planlanmıştır.

İlkokul ders kitaplarında normal davranışlar görmüyor çocuklar; hep abartılı, tepkili, öfkeli, küs bakışlı, itici, arkadaşının olumsuz özelliğini görmeye, yanlış davranış hangisidir onu seçip işaretlemeye yöneltiliyor çocuklar. Hatta İngilizce kitaplarında vahşi saldırgan yaratıklarla, insan öldüren hayali canavarlarla iç içe ders yapıyorlar.

Diğer yandan, akıl dışı sorularla başarısızlığa ve sınav stresine sürükleniyor çocuklar. Başarısızlık kaygısı ve stresi ise İbni Sina’ya göre sağlığımızı bozan baş etkendir.

….

Tarihten alacağımız başka dersler de var.

Antik kavimlerde “iyilik yap iyilik bul“ gibi, kişiyi kötü düşüncelerden uzaklaştırmak üzere atasözleri üretilmiştir. “İlaç gibi geldi” dediğimiz bir güzel haber almak da öyledir.

Özgür aklın egemenliğini savunan bilge insanlar, filozoflar çıktı, kültür ve sanatın insanın ruhunu ve bedenini iyileştirici işlevini anlattılar, insanlar müzik yaptılar, dans ettiler, tiyatro oynadılar, heykel yaptılar, saz çaldılar, bunları yaşatmak için uğraş verdiler… Hiç görmedikleri bizlere bile iyilik yaptılar. Ve hatta, din adamları çıktı, iyilik yapmanın ruha şifa olduğunu anlattılar.

MÖ.535’de Akmenid İmparatoru Kuruş (Zulkarneyn) çıktı, süt üzerine üç damla kan ile sembolize edilen, içilen ant’ı altın silindir üzerine yazdı:

İyilikle düşün! (İyi şeyler düşün!)

İyilikle konuş! (İyi şeyler konuş!)

İyilikle davran! (İyilik yap!)

Ve ekliyor; “Bu üç şarta uymak için asla yalan söylemeyeceksin ve asla borç almayacaksın! Borç alırsan ve yalan söylersen üzerine ant içtiğin bu üç şartı yerine getiremezsin.”

Konuyu getireceğim yer, mevcut ders kitaplarımızdır. Çünkü intihar ve akran zorbalığı nasıl oldu da bu kadar yaygın hale geldi, konuşulması lazım.

2005’de çoklu zekâcı olan Ziya Selçuk 2017’de bakan olunca Çoklu Mizaç Modeli demeye başladı. Her çocuğun huyu başkadır, öyleyse ona göre eğitim verilmelidir, öyleyse ona göre öğretmen yetiştirilmelidir, diyor.

Kendini daha yolun başında “ben matematik yapamam” diye damgalayan çocuklar yetiştirdi. Çocukların önüne koyduğu soğuk hayvanlarla çocuğu matematikten soğuttuğunun, sayılabilirliği olmayan nesnelerle çocuğu şaşırttığının, elmalarla armutları toplatıp kaç şeftali ettiğini sorduğunun görgü tanığıyım,  bu taktikler sonucunda “ben matematik yapamam” diyen bir nesil yarattı. Bu nesil algı bozuğu, öğrenme güçlüğü, dikkat azlığı, hiperaktif  gibi tanılarla psikologlara gönderilen nesildir. Bu eğitimin tetiklediği mavi balinalı momolu intiharları konuşuyoruz, değil mi?

Sıra geldi çocukların kendi kendini mizacına göre etiketlemesine. Önce çocukları huy sahibi etmek sonra etiketlemek gerekiyor, değil mi?

Ne diyecek çocuk bakalım; ben asabiyim, çabuk öfkelenirim, ben takıntılıyım, ben panik adamım,  çabuk küserim, vb. Bunlar çocuğun kendine taktığı etiket olursa çocuğun sağlığı nasıl bozulacak onu da İbn Sina’dan okudunuz.

Şimdi bir de bu gözle bakın Türkçe ders kitaplarına, lütfen.

Savcılığa hakkında suç duyurusu yaptığım 2019 MEB onaylı Cem Yayını Türkçe 1.sınıf kitabının daha ilk sayfasında üç etiket dolduruyor çocuk. (Bunu suç duyurusuna koymadım, daha ileri sayfalarda Atatürk’e hakaretler vardı, onlara öncelik verdim.)

Çocuk annesini babasını etiketlemeye şöyle başlatılıyor: (Türkçe 1.Sınıf)

Etkinlik adı: Ailemi Tanıyorum

“Ailenin tanıtıldığı kartları doldurabilir misin?”

Benim; Adım, soyadım:…..   Okulum:…….. Sınıfım: …..

En çok sevdiğim şeyler:……….

Hiç sevmediğim şeyler:……….

Adı, soyadı:…..(Ailesinden bir isim) ….

Yaşı:…. Mesleği:…… Sevdiği şeyler:…….  Sevmediği şeyler:……..

Adı, soyadı:….. (ailesinden bir isim daha)…..

Yaşı:…… Mesleği:…… Sevdiği şeyler:……. Sevmediği şeyler:…….

Bu sayfanın hemen yanında aile ağacı var, üzerinde tam 11 adet vesikalık fotoğraf yapıştırma alanı var. Bu aile ağacı kaç kişilik aileye göre hazırlanmış olabilir, çok şaşırtıcıdır. Ağaçtaki çoğu boş kalan yerler için çocuk ne düşünür, bu hiç hesaplanmamış gibidir; çünkü ruhsal boşluk hissi verir. Ya da gerçekten ruha vereceği zarar hesaplanarak yapılmıştır.

Yine 1.sınıf kitaplarında, Ali’ye ayna tut, Ata at elle, Anne ere nar at, Ali yatakta yat, Ayten yatakta oynama, Ömer döner yedi, Ali köyde domates yedi, Ali ayak izine bak, Müge’nin mızıkçılığından hiç hoşlanmıyorum, Özhan’ı oyuna kim çağırdı, gibi belli isimleri ötekileştirerek öfkelendirme cümleleri var. Mizaçlarına göre eğitim modeli demek ki budur.

3.Sınıf Hayat Bilgisi anketlerinde ailesiyle ilgili “Evde kim otoriterdir, neden?”, “Baban anneni döver mi, hangi sıklıkta?” gibi sorularla çocuğun ruh dünyasını sarsacak sorular var.  

Gördüğünüz gibi çocuklar kendilerini ve ailesini “mizaçlarına göre” etiketlemek zorunda bırakılıyor. Ziya Selçuk, öğretmeni fişlemeyi de çocuklara yaptıracak, çünkü yeni öğretmen değerlendirme /fişleme programında bunlar var.

Anaokulu çocuklarına bile Mizaç Modelli Anketler uygulandığını biliyorum. Çocuğun annesine soruyu verdiler, evde doldurun dediler; “Çocuğunuz arkadaşını hangi özelliğine göre seçer?” 

Yani, çocukları ayrıştırma ve huylarına göre etiketlemeye bu kadar erken yaşta başlatıyorsak, bunun sonuçlarını çocuklarımızın hem ruh sağlıklarını hem de beden sağlıklarını bozulmuş olarak bulacağımız açıktır.

 Sayın Selçuk da bunu “Çocukların özelliklerini dosyalama sistemi başlattık” diye açıklıyor. Sonuçlarını birbirine ve anne babasına düşman edilmiş bir nesil olarak görürsek şaşırmayalım.

Böyle bir neslin uzaktan kumandalı damarlarında çiple dolaştığını düşünebiliyor musunuz? Bakan Selçuk 2040 hedefimiz böyle bir nesildir, dedi değil mi?

İbni Sina bize tarihten sesleniyor, duyalım lütfen! Diyor ki:

“Çoklu zekâyı icat eden de aynı dev, çoklu mizacı ilan eden de aynı dev mavi balinadır, ders kitapları piyasasını ele geçirdiler, çocuklarınızı yutuyorlar, unuttunuz benim sağlık öğütlerimi.”

Ekliyorum:

Din alimlerinin “çocuğun üzerinden para kazanmak günahtır” öğütlerini de unuttuk.

Bugün artık hamursuza çocuk kanı katanlar efsanesi yok, onlar tarihe karıştı, ancak bugün çocuklar üzerinden kurgulanan yeni bir eğitim piyasasına çocuklarımızı kurban verdiğimiz de aşikârdır.

Hazin olan şu ki, şu ders kitaplarına bakıp da çocuklara vereceği zararı rapor edecek bir tane psikiyatr bulamadım. Dünyada en fazla doktor mezun eden tıp fakültesine sahip olan altı ülkeden biriyiz, ama neye yarar… Ne kadar akıl sağlığı bozuk çocuk varsa o kadar para kazanmak ister gibi, ücretsiz kamucu tıp eğitimi aldıkları halde piyasacı eğitimden müşteri bekliyorlar.

İyi ki varsın İbni Sina, çocuklarımızı mavi balinalardan korumak yine sana kaldı.

Bu yazı yorumlara kapalı.