Bugünkü resmi gazetede yayınlanan yeni Lise Yönetmeliği haberi basında “Liselere sınıf tekrarı geri geldi” şeklinde yer aldı. Oysa sınırsız açık lise geldi.
Bu hususta beş yıl kadar önce bir değişiklik gündeme gelmişti ve “evliyken de lisede okuma geliyor” şeklinde bir eleştiri almıştı. Öyle ya, 18 yaşındasın, lisede sınıf tekrarı yapıyorsun, evlenmiş de olabilirsin. Bu işin fıkra kısmıdır.
Bizim dikkatimizi vermemiz gereken husus, eğitimin süresini uzatmaktan kimin menfaati var, budur. Gençlerimizi bir an önce hayata hazırlamaktır devletin görevi, değil mi?
Hayat Boyu Öğrenme programıyla lise programını birleştirdiler. Ancak, deneyimlerimizle sabittir, her program değiştirdiklerinde anlamışızdır ki Türk Milli Eğitiminin bir dalı daha kırılmaktadır. Bu kez kırılan dal Müderris eğitimi verilen Helasiye Medreselerine denk gelen eskinin düz liseleridir. Liseler artık tarihe karışıyor. Daha önce de yazdım bu kopuşu, Amerikan sistemine geçiriliyoruz.
SPAN Amerikan şirketinin 2004’de Hüseyin Çelik ile yaptığı 28 maddelik kendi deyimiyle desantralizasyon anlaşmasına göre, 2023’de sıra liselerin berhava edilmesine gelmiştir. Kurdukları ekibin içinden bakanlar da çıkıyor, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı da; Ziya Selçuk, Hüseyin Çelik, Selçuk Özdemir, Alpaslan Durmuş, Yusuf Tekin, vd. Her biri anlaşmanın belli bir maddesini uygulamak üzere hazırlandılar, belli kadrolara tırmandırıldılar.
Örneğin, Öğretmen Meslek Kanunu için kurulan ekip öğretmenlik mesleğini berhava etmekle görevliydi; eğitim fakülteleri kapanacak, onlara göre bu mesleğin varlık nedeni kalmadı. O zaman, öğretmen olmak isteyen serbest meslek statüsünde bir odaya tabi olacak, orada dosya açtıracak, topladığı sertifikaları orada biriktirecek, filan.
Ya şimdi liseler nasıl berhava olacak, desantralizasyonun lise ayağı nasıl gerçekleşecek, diye merak ediyorsanız, Milli Eğitimde Emperyalist Kuşatma (2004-2015 Eğitim Yazıları) kitabıma bir göz atın. Nasıl bir Amerikan eğitim modeline sürüklendiğimizi o zaman yazdım, görmedi eğitim sendikaları. Kimseyi suçlamıyorum, en aydınımız da bilmiyor.
MEB’da 2004’den beri Desantralizasyon (merkezi dağıtma) görevlisi olmayan kimse üst düzeye getirilmedi. Çalışma yöntemlerinden aynı ekipte olduklarını yakalarsınız. Örnek vereceğim. Değişim sırası gelen birim için halka ön tanıtım (lansman!) yaparlar, orada değişimle ilgili yeni anahtar kelime/kavram kullanırlar. Ziya Selçuk 2017’de Fatih Altaylı onu konuk aldı, orada “Liseler için lansman henüz hazırlamadık” dedi. Oysa bu kadarı bile tanıtımdı.
Yöntem gereği, ekranda telaffuz ettikleri anahtar kelime bir süre basında dolaştırılır, kulağımıza aşina hale getirilir. Yasalaşmaya sıra geldiğinde siz o değişime itiraz etmezsiniz. Çünkü önceden biliyor olmanız sizi tepkisizleştirmiştir.
Liseleri tarihe gömmeye sıra geldiğini Ziya Selçuk’tan anlamıştım. Ancak ABD’deki vahşi eğitim sistemine geçirilmekte olduğumuzu 20 yıllık ön deneyimle sezinledim. Artık olacakları kestirebiliyorum.
Bugünkü resmi gazetede Lise Yönetmeliğinde yapılan değişiklik yayınlandığı zaman, haberini ilk duyunca, önce gazete haberlerine baktım, hangi başlıkla verdiklerini görmek istedim. Hepsi de ana konuyu gözden kaçırmıştı. Açık lise geliyor, demiyorlar. Daha kötüsü, olacakları da bilmiyorlar.
Basının gözden kaçırdığı başka şeyler var mı diye Resmi Gazetede yayınlanan yönetmeliğe baktım. Örneğin, değiştirilen seçmeli ders sistemini görmemişlerdi.
Hep öyle yaparlar, basının yazacağı satırları bir el önceden basına uzatır. Bizim basın da hazır verileni yazar, ana metinle karşılaştırma hiç yapmaz. Oysa, 50 ve 51. Maddede düzeltme yapıldığından bahisle, okul dışı seçmeli dersi olarak adı geçen “Toplum Hizmetleri Dersi” ibaresi yerine “Sosyal sorumluluk programı kapsamındaki çalışmalarda” şeklinde düzeltme yapılmıştı. Bkz:
Biz bu “Toplum Hizmeti” kavramını 2004 yılından biliyoruz; Ankara Yenimahalle’de bir uygulama okulunda masanın üzerinde bulmuştuk belgesini. SPAN Dosyasından düşmüştü, Cumhuriyet Gazetesine vermiştim, yayınlanmıştı. O belgede derslerin tasnifi ilginçti, seçmeli dersler içinde Toplum Hizmeti (Ders Dışı) diye bir ders görünüyordu.
A Grubu Zorunlu Dersler,
B Grubu Ana Seçmeli Dersler,
C Grubu Seçmeli Dersler, diye derslere üçlü bir tasnif yapılmıştı.
C grubu dersler için okula öğretmen tayini yapılmayacak, isteyen öğrenci piyasa kurslarından o dersi seçip sertifika alabilecekti. Benim öğretmeni olduğum Müzik dersi de bu kapsamda okul dışına atılıyordu. Onun için belgeyi Cumhuriyet Gazetesine vermiştim. Belge halen mahiye.com sitemde “YÖK ve MEB Belgeleri” dosyasında yayındadır. Bkz:
Askerlik süresini “toplum hizmeti” olarak yapmayı öneren bir kanun teklifi de meclise verilmiştir. Hatırlatıyorum. Yani, cami ve vakıflarda çalışanlar askerlikten muaf olacak. Tıpkı Osmanlı zamanındaki gibi.
Şimdi, okullarda dersleri, Zorunlu ve Seçmeli dersler diye parçaladıktan sonra, bir de her dersi kendi içinde defalarca parçalayarak seçmeli ders sayısını artırıp çocukları birlikte aynı sınıfta okutmayan bir sisteme geçiriliyoruz. Parçacı Eğitim dememek için “Çoklu zekâ kuramına göre eğitim modeli” derler. Bu kuramın adamlarıdır hep MEB dairelerinde oturanlar. Piyasaya Göre Eğitim modelidir, talep varsa piyasada ders vardır. Sertifika toplayıcılık kariyer basamaklarında ön şarttır. Öğretmeni de öğrenciyi de piyasaya para kazandırmaya mecbur eder. Sistemin bir adı da “Mecburen Sistemi”dir.
Özetle, Liseleri piyasaya göre dizayn etmeye sıra geldi. Bu görev Yusuf Tekin’e verildi. SPAN Amerikan danışmanları Ziya Selçuk ile birlikte onları bizim kamucu-sosyal Türk Milli Eğitimini tasfiyeye hazırladı.
Amerika’da lise eğitimi nasıldır, bunu merak edenler olsun istiyorum. Orada Liseler perişandır; açık öğretime düşenler suça bulaştırılır, onları da özel savaş şirketleri devşirir veya özel şirket cezaevlerine sokulurlar. Cezaevi Endüstrisi diye bir şey var orda. Çin’de de var. Örneğin, spor ayakkabının veya cep telefonunun birçok parçası hapishanede takılır.
Dünyanın yeni feodal şirket düzeninde eğitim büyük şirketlere kâr sağlayacak şekilde dizayn ediliyor. Şirket hapishanelerine köle işçi (suçlu) üretmek de okulların görevi olmuştur. MEB yayınları okullarda akran zorbalığını tetikleyen ders kitaplarıyla dolu.
Liseler o eski bilim ışığının yakıldığı yerler değildir artık. Onun için eski lise kitaplarını mahiye.com sitemde Mayana Kitaplığında ücretsiz erişime koydum.
Liselerimizi Amerikancı “Küresel Feodal Şirket Egemenliği”nde sınırsız açık öğretime çekenlere başka diyeceklerimiz de var. Resmi gazetede Milli Eğitim demek yerine MAARİF diyorsunuz. Bu kadar Arapçı olmanın sonu hayra alamet değil.
İmam Hatipli Rizeli (Rize’de benim mahallemde oturmuş) Yusuf Tekin’e bir Rizeli eğitimci yazar olarak sormak istiyorum, mahallemizin tarihî Koratacı Medresesinden yetişenler sayesinde Osmanlı Sarayında müspet ilimler soru yarışmasında 40 kere birinci gelmiş bir şehirdir Rize. Liseleri berhava ederken nereye hizmet ettiğinizi zannediyorsunuz?
Mahiye Morgül / 8.9.2023/Rize
Bu yazı yorumlara kapalı.