“Tüzel kişi”lere ruhsat verilmesini durdurmak için değil, taban fiyatını kimin belirleyeceği noktasında itiraz geldiği için yasa geri çekildi. Eğer yasada taban fiyatını Ulusal Konsey değil de Tarım Bakanlığı belirleyecek deseydi yasa geçecekti.
Anlıyoruz ki tüzel kişilik dedikleri derneklere ve vakıflara çay ruhsatı verilmesine itiraz eden yok. Demek ki çay kanunu çok yakında yeniden meclise gelecek.
Şimdi diyeceğim şudur; yasayı sunanlar ”tüzel” tuzağının fark edilmediğini gördüler. Öyleyse taban fiyatı kimin belirleyeceğini yenileyip tuzaklı kelimeyi hiç oynatmadan tekrar meclise getirirler.
Rize’de şöyle bir taradım, tüzel’in anlamını bilen yok. Belli ki Rizeliler tepki vermesin diye “Tüzel kişilik” demişler. Bu kelime yasaya sokulmuş tuzaktır. Bu yolla “tüzel” ağalar(!) sistemine geçiş gözden kaçırılmaktadır.
Dert şu; ülkemizde okuduğunu anlayan insan kalmadı. Eğitimi liberalize ederken de böyle tuzaklı kelimelerle sistemi allak bullak ettiler, daha iyi bir şey gelecek zannettirdiler, “çoklu zekâ ” gibi uyduruk kavramlarla velileri iyi kandırdılar. Şimdi çay tarımında tüzel ağalık sistemi gelecek, daha önce ülkemizde örneklerini gördüğümüz gibi, evini bağını şeyhine bağışlayıp cennette köşkünü garanti edenler gibi, çay bahçesini de İslam adına vakıflara verebilecek!
Önceki köşe yazıma yukarıdaki satırları ekleyerek yeniden okurlarıma sunuyorum:
Yeni Çay Kanununda “Gerçek ya da Tüzel Kişilere Ait Çay İşletmesi” Kavramına Dikkat!
Çay Kanunu Meclise sunuldu… Kim veya kimler tarafından hazırlandığına dair bilgi verilmeyen bu kanun üreticiye ne getirecek ne götürecek kimse bilmiyor. Rize milletvekili tarafından meclise sunulduğunun dışında hazırlanmasına dair bir bilgiye ulaşılamıyor.
Tasarı hakkında basında çıkanlara baktım; dikkatimi çeken en önemli husus “Lisanslı Çay Üreticiliği” başlığı altında “GERÇEK ve TÜZEL kişilere ait çay işletmesi” kavramı getiriyor.
Çaykur’un liberalizasyonu gündemdedir. Parçalayarak lağvetmek Dünya Bankasının kullandığı yöntemdir. Bunu 2005’deki SPAN adlı ABD eğitim şirketinin programladığı şekilde Fetöcü bakan Hüseyin Çelik’in Ziya Selçuk’la beraber başlattığı “kamucu eğitimden piyasacı eğitime geçiş” sürecini yakından takip ettiğim için biliyorum. Her kurumu “Çoklu zekâ” ile paramparça ettiler. Şiarı şuydu: “Parçala, her parçasını ayrı ayrı piyasaya at, ne kadar parçalarsan piyasa o kadar para kazanır.”
Şimdi Çaykur’da ve çay üretiminde üretim zincirleri parçalanacak. Bu değişikliğin üreticiye ne getireceğini dilimin döndüğü kadar açıklamaya çalışacağım.
“Tüzel kişi” kavramı için sözlükler şöyle diyor: Tüzel kişi, hukuk bakımından birçok kişinin veya malın topluluğundan doğan şirketler, vakıflar, dernekler, belediyeler, üniversiteler.
Bunda ne var, derseniz… İlk aklımıza gelen daha önce başımıza gelendir. Örneğin, çay üreticisi olan dindar bir kişi İslami görünümlü tüzel kişilikle, bir vakıfla veya bir cami yaşatma derneği ile karşı karşıya gelebilir. Bir yaşlı köylü çayını taşıtacak kimse bulamıyorsa, “Çayınızı çaylığınızdan gelir alırız siz zahmet etmeyin” diyene verebilir. Çayını bize sat diyen daha İslami görünümlü bir vakfa ya da Cami derneğine yönelebilir. Tıpkı önceki yıllarda kurban derilerini toplarken cami derneklerine veya şaibeli cemaat vakıflarına verilen deriler gibi.
Yazımın başlığını “Çay yasası mı tarikatlara devir yasası mı?” diye koymalıydım. Kurban derileri öykülerini herkes hatırlamayabilir, kısa anımsatma yapayım. Eskiden Türk Hava Kurumu toplardı derileri, gün geldi cemaatlere toplama izni verildi, öylece kurumun gelirleri düştü, kesildi. Ama bazı cemaatlerin biti kanlandı, darbelere nelere kalkıştılar.
Çay Kanunu taslağında şöyle diyor. (Basından)
“Gerçek ve tüzel kişiler, gerekli izinlerini almak şartıyla kuru çay üreten işletmeler kurabilecek.”
“İşletmeler A, B ve C lisanslı işletmeler olarak gruplandırılacak.”
“A lisanslı işletme “Yaş çay yaprağını işleyerek kuru çay ürünleri elde edebilen ve bunları dökme çay olarak borsada satabilen, kendi ürettiği veya satın aldığı kuru çay ürünlerini kendi paketleme tesislerinde paketleyip tüketiciye arz edebilen ve kendi namına tescilli ürün markası olduğuna dair marka tescil belgesi bulunan gerçek ya da tüzel kişilere ait kuru çay işletmelerini“;
B lisanslı işletme “Yaş çay yaprağını işleyerek kuru çay ürünleri elde edebilen ve bunları dökme çay olarak borsada satabilen gerçek ya da tüzel kişilere ait kuru çay işletmelerini“
C lisanslı işletme ise “Satın aldığı kuru çay ürünlerini, kendi paketleme tesislerinde paketleyip tüketiciye arz edebilen gerçek ya da tüzel kişilere ait kuru çay işletmelerini” ifade edecek.”
Anladığım şu ki yaş çay üretim zincirinde, çayın toplanmasında işlenmesine ve pazarlamasına kadar her aşamada tüzel kişiler, yani dernek ya da vakıflar üreticinin ve tüketicinin muhatabı olabilecek. Yandı keten helva!
Yani, Çaykur’un parçalanarak piyasaya devredilmesini getiriyor yasa. Bu çok önemli sorundur. Çay üreticisinin ve çayda kalite standardının garantisi yani devlet garantisi ortadan kaldırılıyor.
Halkımızın bilmediği bir şey daha var: bu özelleştirmelerin arkasında Tansu Çiller’in 1995’de Dünya Ticaret Örgütüne verdiği taahhütname vardır, adı GATS sözleşmesi. Kamu hizmetlerinin küresel piyasaya para kazandıracak şekilde liberalize edilmesi demektir.
MEB de liberalizasyon GATS sözleşmesiyle aşladı, devam ediyor. Tüm kamu kurumlarını yani sosyal devlet güvencesini ortadan kaldıran düzenlemelere devam ediliyor. Çay’da olan da budur.
Çay’da liberalizasyon yasasıdır meclise Rize milletvekilinin sunduğu… Eğitimde Parçalı Müfredat gibi, tıpkısının aynısı çok parçalı çay üretimi… Dileyen çocuğunu tarikat okuluna verdi, şimdi dileyen çayını vakıf işletmesine verecek.
Vaktiyle yaşlı bir akrabam bir dairesini bir cemaate vermişti, cennette kendine yer garantisi olsun diyerek. Şimdi bu kanundan sonra çay bahçesini vakıf işletmesine vermeler göreceğiz.
Haçlı seferlerinin arkasında da benzer bir tarih vardır. Dindar zenginler cennette yerim garanti olsun diye mal varlıklarını kiliseye bağışlıyorlardı. Kiliseler öyle zenginleşti ki krallara borç veriyor, onlara her dediklerini yaptırıyorlardı, Anadolu’yu ve Filistin’i ve İstanbul’u defalarca yağmaladılar.
Ha bizim kilisemiz yok ki diyeceksiniz de… Kazım Karabekir Paşa, arkasında İngiliz servisleri olan o tarikat evlerini neden kapatmıştı acaba diye bir düşünün.
Çaylığına tek başına bakamayacak kadar yaşlı ve yalnız kimseleri korumanın tek yolu üretim kooperatifleridir. Japonya liberalizasyondan vazgeçmiş kooperatifleşmeye geçmiş ilk ülkedir. Çünkü, köyden şehre göç ile başlayan, eğitim süresini uzatarak aileleri sürekli eğitim harcamasına mecbur eden sistemde köylerde genç kalmadı, çayı toplayacak genç bırakmadı. Dört işlem bilmeyeni lise mezunu eden sistem her genci üniversiteye yerleştirdi. Oysa bilenleri ilerleten bilmeyeni sınıfta bırakma kuralı geri getirilse, bu gençler toprakla karnını doyurmayı öğrenmek için köye dönmeye ve çay bahçesine de girmeye başlayacaktır.
Özetle, çay tarımında liberalizasyonla çözüm yoktur. Tarımda kooperatifleşme ve köye dönüşün özendirilmesi en akıllı çözümdür.
Çaykur’un kamu güvencesini kaldırıp dernek, vakıf, tarikat, cemaat vb eliyle tüzel ağalar yaratmak Karadeniz’de tarih boyunca hiç olmamış bir üretim biçimi getirmek bu halka ve Rizeliye en büyük ihanettir.
Mahiye Morgül
Bu yazı yorumlara kapalı.