Gazilerimizden size selam var
Evet size selamları var. Ziyaretlerine gidenlerle size selam gönderiyorlar. Bizi unutturmayın diyorlar.
Dün (28 Mart) gazilerimizi Çankaya CKD adına ziyarete gidenlerden Avukat Neslihan Özfidan onların sizden beklediklerini bana aktardı. Aynen köşeme alıyorum.
Bize ilettikleri açık talepleri şunlardı:
Toplumda “engelli” olarak algılanmak istemiyoruz, bizim alnımızda “Gazi” yazmıyor, ancak engellilerle gaziler arasındaki fark konusunda toplumda bir farkındalık yaratılmasını istiyoruz. Bunun yaratılması için çalışmanızı bekliyoruz.
Maddi anlamda her türlü imkâna sahip olduklarını, Devletin onlara gayet iyi baktığını, özellikle bu Rehabilitasyon Merkezinden çok memnun olduklarını, ancak manevi olarak hatırlanmak ve ziyaret edilmenin onları çok mutlu ettiğini belirttiler.
Yakın zamanda liseli öğrenciler gruplar halinde ziyaretlerine gelmiş, bu ziyaretler onları çok çok mutlu etmiş. Güzel Sanatlar Lisesinden gelen öğrenciler onların fotoğraflarını isteyip yağlıboya tablo olarak yapıp onlara getirmişler. Bir gazimizin başucundaki bu tablo, bugüne kadar gördüğüm en güzel portreydi.
GATA’nın Sağlık Bakanlığı’na devredilmesini takiben bu Rehabilitasyon Merkezi de Sağlık Bakanlığı’na devrolmuş ve ondan sonra talepte bulunan ve sağlık yönünden ihtiyacı olan gazilerimizin önceliğindense, torpil önceliğinin işlemesinden çok rahatsız olduklarını, bunun dile getirilmesini istediler.
Hazırladığımız ve arkasına “Kahraman Türk Askerlerine Minnet ve Şükranlarımızla… Cumhuriyet Kadınları” yazdığımız kartlardaki telefon bilgilerimizden, bizim yardımcı olabileceğimizi düşündükleri bir konu olursa bizi aramalarını, herhangi bir konuda yardımcı olabilirsek bunu memnuniyetle, seve seve yapacağımızı her birine ayrı ayrı söyledik.
Özellikle lise öğrencilerinde “gazilere saygı ve sevgi” bilincinin oluşturulması bakımından, tanıdığınız lise öğretmenlerine buraya ziyaret düzenlemeleri konusunda hatırlatma yapmalıyız.
Gazilerimizi ziyaret etmek için iletişime geçmek isteyenlere Neslihan Hanım yol gösterici olmaya hazır olduğunu belirtti. Benimle e-posta iletişime geçen okurlarımızı kendisine yönlendireceğim.
……..
Dağ başını yine duman almış…
Belli ki İstiklal Marşımız üzerinden atışlar kesmedi. Hedefte Gençlik Marşı var.
Bizim kuşak onu İzci Marşı olarak biliriz. İzci deyince lütfen Çanakkale’de gönüllü liseli izcileri anımsayalım. Bu gençler 1909’da ilk Osmanlı İzci Oymakları kurulduğunda orada Gençlik Marşını öğrenmişlerdi. Çanakkale’de gösterdikleri kahramanlıkları nedeniyle liseli izci gönüllüleriyle Atatürk arasında manevi bağlar kurulmuştu ve muhtemeldir Atatürk bu marşı orada cephede ilk kez onlarla beraber söylemişti.
1915’de İstanbul Erkek Lisesinin son sınıf öğrencilerinin tamamı izci eğitimi almış oldukları için Çanakkale’ye gönüllü yazılabildiler. Tamamı şehit olan bu sınıfların pencereleri siyaha boyandığı için okulun rengi sarı siyah oldu. İzcinin fuları sarıdır, rengini Hilal’den alır.
Balıkesir’de tamamı şehit olan gönüllü izcilere halen anma yapıldığını basından biliyoruz:
“Balıkesir lisesi izci grubu Çanakkale cephesine gönüllü olarak katıldılar ve geri dönmediler. 1916-1917 yılında okuldan kimse mezun olmadı. Hepsi Çanakkale‘de şehit oldu.”
Gençlik Marşı ilk defa Havza yollarında söylenmiş değildir. Bunun öncesinde Çanakkale’de gönüllü izcilerle birlikte söylenmiştir. Bizim tarihçiler Kuvayi Milliye’yi Samsun’dan başlattıkları için böyle öğretilir oldu.
Biz müzik öğretmenleri bunu İsveç Ormancılar Marşı olarak biliriz. İsveç’in ormancıları ise tarihte Türklerle kökdeş olan ODEN’in yani başı koç boynuzlu Vikinglerin torunlarıdır.
Gençlik Marşı’nın sözlerine dikkat edince ata kültürümüzü orda buluruz; YER-GÖK-SU dinlesin, diyoruz. Ve sonra, dağda ormanda çadır kurarak hayatını sürdürme eğitimi alan bir izcinin yemin töreninde sağ elin üç parmağı bitişiktir! Bu üç üstüne and içer izci, Hayk’a yürüyerek çıkar gece karanlığında, hepsinin derin anlamları vardır kadim Türk tarihinde.
Hele pek söylenmeyen son sözleri nasıl da güzeldir:
Her geceyi güneş boğar, ülkemizin günü doğar
Yol uzun olsa da ne var, yürüyelim arkadaşlar, la,la…
Sesimizi yer, gök, su dinlesin…
Birkaç yılda bir birileri bize ruh veren marşlara saldırır. Bu sefer de bulutlu hava buldular saldırıyorlar diye düşünüyorum. Ancak Yahudi bestesiydi diye uydurma bir lafı ilk defa piyasaya sürdüler. Dağlarda ormanlık alanda yaşayan halkın etnik kimliğine bakılmaz. İlle de bakmak isteyen olursa yarımadanın kadim insanlarına bakacaksınız, Karaşok’lara; bu siyah saçlı Kara Uşak’lar Azerbaycan kanı taşıyor diye haber çıkmıştı geçenlerde, hatırlatırım.
Gerçi müzik evrenseldir, bestecisinin kim olduğu önemli değildir, sözlerini kim neye göre değiştirdi, o bile önemli değildir. Ama Yahudi bestesidir dediğin zaman biraz dur, demek kovboy gibi çift çektin silahını, “milli marş” hüviyeti kazanmış bir marşı Yahudilerle birlikte hedefe koyuyorsan Milli Mücadele’de “milli” kuvvetlere destek veren Türk Musevilerini hedefe koydun demektir. “Eşit vatandaş olmayı, özel mahkeme yerine Türk mahkemelerinde yargılanmayı, havra yerine belediyede nikâh kıymayı kabul ediyoruz” dedikleri için, yani Medeni Kanuna onay verdikleri için rahatsız olanlar var, öyle anlaşılıyor.
İstanbul Belediyesini ilk kez AKP aldığı zaman kutlama yapanları anımsıyorum. Taksim’de gece havai fişekler altında gür sesle duyulan müzik Yahudi asıllı Alman besteci Carl Orff’un (1895-1982) sahne kantatı Carmina Burana’sından O Fortuna idi. Bu eserin konusu Katolik rahibelerin bahar gelince kiliseden kırlara kaçışlarını anlatır.
Kaç bin kişi tıklamış bu eserin video kaydını, görmenizi isterim:
www.youtube.com/watch?v=EJC-_j3SnXk
Müzik üzerinden birbirimize cepheleşmeyelim. Sonra benim gibi köken itibariyle müzik eğitimcisi yazarlar atılan bu çamurları temizlemeye zaman ayırmak zorunda kalıyoruz.
……
Okul salonunda ders saatinde film izleten okul müdürü…
Okullarda eğitimden başka şeyler dönüyor… Öğrenci istediği zaman dersten çıkıp okulun salonunda sinema seyrediyor. Bu devlet okulu İstanbul’dadır.
Okurlarımdan bir veli gönderdi, aynen paylaşıyorum:
“Okullarda ders esnasında öğretmenin izniyle okulun konferans salonunda 5 tl ye sinema gösterisine giden sözüm ona eğitici filmler izleyen öğrenciler var. Ben sınıfça gidiliyor sanmıştım. Çünkü mesai ve ders saati esnasında oluyor bu. Meğer parası olan öğrenciler öğretmenlerinden izin alıp gidip bu filmleri izliyorlarmış. Oğlumdan duyunca hemen müdür beyi aradım. Siz ne yapıyorsunuz müdür bey ? dedim. Bu tip şeyler yapılacaksa sınıfça hep birlikte yapılır. Müdür anlamadı. Parasız olmasını mı istiyorsunuz ?dedi. Biz böyle mi okuduk? Ne parası dedim. 27 yıllık eğitmen olduğunu, kimseden şikayet gelmediğini, Milli Eğitimin izniyle yapıldığını söyledi ve telefonla bu konuları konuşamayacağını ekleyerek konuşmayı sonlandırdı.
Çifte açmaz, İngilizcesi DOUBLE BIND içindeyiz. Bir yandan aileler, öğretmenler, büyükler ‘ders çalışın, okuyun adam olun’ derken, öte yandan derslerin değersiz, sınıfın ve öğretmenin terk edilebilir bir şey olduğu mesajı verilmektedir. Öğrenciye dersi izlemek yerine film izlemek pek tabii daha cazip gelir.
Birlik beraberlik hakkında nutuklar atılırken uygulamada bireysel hareket etmek teşvik edilmektedir. Hem de parası olanlara bu ayrıcalığı sağlamak ikinci bir birlik beraberlik karşıtı uygulamadır. Nerede kaldı sınıfın birlik ve beraberliği?
Biz çocuklarımızı okula eğlenmeye film izlemeye değil eğitime öğrenime gönderiyoruz. Çocuğuma da kesin bir dille yasakladım.
Belki de çocuklar devlet okulundan alınsın, özel okula verilsin amacı güdülüyordur.”
İşte böyle diyor okurumuz.
Çifte açmaz kavramına bizim insanımız “İki ucu …lu değnek” der.
Çocuklar okulda öğrenme yerine evde öğrenme denilen yalnızlaştırma, olmazsa özel okula kaçırtma tuzağına çekiliyor, benim tespitim de bu yöndedir.
29.3.2018
Mahiye Morgül
odatv.com/simdi-de-hedefte-genclik-marsi-var-30031849.html
Bu yazı yorumlara kapalı.