İşte barış dedikleri bu. Gazze’de İsrail’in dünya ticaret merkezi inşa ediliyor. Yine binlerce Filistinli Melikenin kanını akıtarak…
Gazze Barışı diyerek vikipedi internet ansiklopedisine girdi. Ama tarihten sildikleri Filistin bayrağını göstermezler, çünkü o bayrakta ay yıldız vardı!
Filistin Bayrağındaki ay yıldız bugün nerede? 30 yıl önce vardı. Bizim paramızdan kaybolan semboller gibi, tarihten bir yıldız gibi kayıp siliniyoruz.
Filistin ilk bin yılın yarısında Türkmeneli eyaletimizdi. Bizim tarihçilerimiz de bunu yazmadı. Sasani devletimizin Urfa merkezli eyaletiydi Filistin (Poli Estana, Palestuni). Sasani döneminde Derbent askeri başkent konumundaydı. Hazar Yahudilerinin vahşetini durdurmaya çektiğimiz Zulkarneyn Oğuz Seddi orada başlar. Filistin’i, Kudüs’ü, Mısır’ı korumaya koşan Türk komutanlar oradan, yani Sirkasya’dan koşarlardı.
Urfa şehri, Oğuzlu Mitridat hanedanın aristokrasi merkeziydi, şehzadeler şehriydi. 240 yılında Roma kralı Valerian’ı burada yendik. Aynı yıl Urfa’da Oğuzlu hanedanından beş dil bilen bilge prenses Leyla Zeynep Filistin’in bilim şehri Palmira’ya gelin oldu, Niğdeli (Tuanalı) bilge Kral Doğan beyin 2.eşi oldu ve bir erkek evlat verdi ona. Oğlu Hasan kucağındayken kocası zehirlenerek öldürüldü ve orduların başına kendisi geçti, kadın ordusuyla Gazze’den Roma askerlerini denize döktü.
Filistin, dünya tarihine bilim şehirleriyle geçti. Kudüs, Palmira, Petra, Büşra, İskenderiye vd. Kraliçe Leyla Zeynep (d.240 Urfa – ö.Roma 274) zamanında bu bilim merkezleri korumaya alındı. Kraliçemiz Ankara’dan Mısır’a, Kerkük’ten Alanya’ya bilimevleriyle donattı her yeri. Ankara Avgusto (Oğuzata) Bilimevi ve Adana (Tuana) Kütüphanesi dahil birçok bilimevini onardı, donattı. Bunun gibi, bilimevlerini Roma saldırılarından koruma kültürü ile KABE’nin korunması kültürü aynı ruhtan gelmektedir; hatırlayalım, Kabe’yi koruma vasiyeti Peygamberimiz tarafından Türklere verilmiştir, çünkü bu bir sünnetti.
Filistin Kraliçemiz Roma’dan borç almayı yasakladı, büyük dedesi Oğuz Beyi Mitridates gibi Yahudi bankerleri kovdu, kendi parasını bastı. Parasında Hilal ve buğday vardı. Roma tarihçileri onu hiç sevmediler, ona İlk Komünist Kraliçe dediler. Onlara göre Roma’ya isyan eden, yani Roma’dan borç almayan bir kadın hem de bilge kadın yaşatılmamalıydı. Heykellerinde başında Mitra savaşçısı kale burçlu taç ile resmediliyordu. Resimlerinde ise başında tıpkı Hemşin puşisi gibi İranşayi Kaşgari baş bağı ve alnında yılan sembolü vardı.
Kraliçemizi esir götürdükleri Roma’da (Tivoli’de) 14 Şubat 274 de öldürdüler ve tüm İtalyan erkeklerini askere alıp 2 yıl Anadolu’yu yerle bir etmek üzere Türkmeneline gönderdiler, bilim şehirlerini yıkıp yaktılar. Yıktıkları bilimevlerini ya kiliseye ya manastıra dönüştürdüler. Kraliçemizin izlerini tarihten silmek istediler.
Örneğin, Adana Kütüphanesini yakıp üzerine haç çizdiler, burası artık kilisedir, dediler. Çatısındaki bebekli heykeli yakamadılar, sadece bebeğini kırabildiler, adı “Bebekli Kilise” oldu. Fakat, başında Mitra tacıyla Leyla Zeynep kraliçemiz bugün (2025) de aynen yerinde durmaktadır. O heykele yabancı bir kadın heykeli diye bakıyoruz, Meryem ana zannediyoruz. Tarihten sildiler ve kendi adlarını koydular. Bütün bilim kütüphanelerimiz, bütün gökbilimevlerimiz ve bütün darüşşifalarımız böyle yakıldı yıkıldı ve kiliseye çevrildi.
Biz halk olarak kraliçemize çok ağladık, bozlaklarla, ağıtlarla türküler yaktık, Sitti Zeynep adıyla Yas Evleri türbeler yaptık.Kraliçemizi Afşinli Mahsuni Şerif ve Neşet Ertaş gibi, Erzurumlu Emrah gibi ozanlarımızın sazıyla yaşattık. “Sen de benim gibi vur Leyla Leyla” diyen ağıtları kime neden yaktığımızı hiç bilmeden söyledik.
Gazze Azize İştar Opa (Gaza Strip) adını ondan almıştı. Orada kadın askerleriyle at üstünde kilometrelerce kovaladığı Roma askerlerini denize dökmüştü. Ya şimdi Gazze adını ne hale getirdiler, bakar mısınız? Sömürgeci Roma gibi, Sömürgeci İsrail limanı. Venedik gibi, Ceneviz gibi, Atina gibi.
Yahudi ticaret kolonisi kurulur orada. 67 bin Filistinlinin katlinin üstüne “devletsiz barış”… Şu anda Akdeniz sahil şehirlerimizin limanları türlü çeşitli mafyanın at oynattığı ticaret kolonisi oldu bile, değil mi?
Gazze, İsrail’in ticaret kolonisi yani liman şehri oluyor. Dünya yeniden kuruluyor, İsrail deniz ticaretini büyütüyor ve bizler tarihten siliniyoruz. Bunların dilinde barış kelimesi maskeli vahşeti ifade ediyor artık.
İsrail de böyle maskeli barışla kurulmuştu. 1 Eylül Dünya Barış Günü dedikleri gün de böyledir. Hitler o gün Polonya’ya saldırarak 2.Dünya savaşını başlattı ve Avrupa’dan taşıdıkları Yahudilerle İsrail devletini kurdular.Kuruluş günü 1 Eylül ve biz ilk kabul eden devlet olduk. Filistin halkına ilk ihaneti o zaman yaptık. İstanbul ve Çanakkale boğazlarında gemilerle taşınan Yahudi ailelere limanlarımızda mola izni verdik, süt yoğurt dağıttık.
Şimdi GAZZE’yi bizimle İsrail limanı yapacaklar. Kızıldeniz’den gelen Ben Gurion kanalı buraya açılacak, Süveyş Kanalı pas geçilecek. Dünya deniz ticareti onların eline geçiyor diye “sonsuz barış geldi” naraları atıyorlar. Yeni milat bu. Bize bal tutan parmak yalar numarasıyla, çimento satacağız diye alkışlıyoruz. Kendimizden utanalım.
Bunların ticaret felsefesi asla barış değil vahşet üzerinedir.
“Yık, yıkarken para kazan. Yap, yaparken gene para kazan”
İki bin yıl önce de bunlar böyleydiler. Çiçero demişti; “Roma saldırıları hiç bitmeyecek, çünkü bu savaşlardan para kazanan bir sınıf var.”
Tarih bilmeyen siyasiler meclisteyken daha çok yık-yap savaşlarına ortak ediliriz. Ne toprak ağalarını tasfiye edebildik ne müstevlilerin siyasi emellerine alet olmayı engelleyebildik.
Atatürk “Ey Türk Gençliği” diye başladığı hitabesinde bunları kulağımıza küpe etmişti, takmadık. İşte aynı Ortadoğu bataklığında boğuluyoruz.
Rize Gastronomi Fuarından bir anı anlatacağım. Gaziantepli bir delikanlı geldi standıma, Leyla Zeynep Sultanı anlatıyordum, dikkatle dinledi, Tuana heykelinin resmi vardı masamda, burayı yakıp üzerine haç koyup kilise yaptıklarını… Delikanlı çok etkilenmiş olmalı; “Abla dedi ben Rize’de okuyorum, Antepliyim, altı ay önce Katolik oldum” dedi, sesi üzgündü. Demek ki anlattıklarımla onu düşünceye sevk etmiştim. Gerçeği gösterdim. “Önce Katolik mi vardı, yoksa Ortodoks mu?” diye sordu. Anlattım.
Halkımıza doğru tarih anlatmazsak ve ücretsiz eğitimi kaldırırsak oğullarımız gider burs veren yere kapılır, din değiştirir. Bilse ki biz Antep’i Katolik Fransız işgalinden kurtardık, şimdi geri gelmişler misyonerlik ediyorlar, oğullarımızı devşiriyorlar. Atatürk neden bu faaliyetleri yasakladı, unuttuk. “Düşman” demeyelim, incitmeyelim?!…
Demokrasidir gelsin istediklerini yapsınlar… Batsın demokrasileri.
Tarihte de işgalciler hep demokrasi getiriyoruz diyerek gelmişlerdi.
Bitirirken; sevgili okurlarıma bir Leyla Zeynep tablosu resim hediye edeceğim, lütfen indirip renkli fotokopi büyüterek evinize asın. Sembollerini inceleyin. Arkasındaki ANNE YÜZLÜ GÜNEŞ tasvirine dikkatle bakın. O bizim binlerce yıllık Türk mitolojimizdeki Umay Ana Meleğidir ve benim yerel şiveyle adım Maye odur. Filistin halkının adı da Melike Halkıdır.
Kahraman Filistin halkına saygılarımla… Şehitlerine dualarımla…

Kraliçemizin arkasındaki Umay Ana Meleği sembolü tarih boyunca Türklere aittir. Asya boyunca balballarda bu nakışı görürüz. Başındaki puşi ise tipik Rize Hemşin Kaçkar dağlarındaki kadın başlığıdır, adı İran Şayi Başbağı’dır. Belindeki DORABULUZ Kemeri, Dor Opalizi yani Dor Kraliçesi kemeridir. Dor kelimesi ise antik Türk kavmidir. Sırtındaki şal ise Filistin şalıdır. Alın üzerinde ise tıp bilgini sembolü yılan vardır.
Kını boştur, çünkü esirdir ve kolları zincirlidir. Doğuya bakmaktadır, çünkü memleketi oradadır. Kulede hapistir, ona bekçi olan Valentin ona aşağıdan bakmaktadır. Onu öldürdüklerinde Valentin’i de ona aşık olduğu için öldürüp sonra aziz ilan ederler, oysa gerçek Azize olan kraliçemiz sultanımızdır.
Mahiye Morgül
Bu yazı yorumlara kapalı.