"Enter"a basıp içeriğe geçin

Atam Bizi Affet…10.11.2019

Atam Bizi Affet!..

(İlgili resimleri yayına yerleştiremiyorum, teknik sorun var, özür dilerim.)

Öğretmenlik mesleğinin varlık nedenini tartışmaya açan Ziya Selçuk 24 Kasım’da öğretmenlere nasıl kutlama mesajı verecek merak ediyorum.Önceki yıl “Önümüzde işin ontoloji meselesi var” demişti. Yani öğretmenlik mesleğinin varlık nedenini tartışmalıyız diyordu.

24 Kasım bu yıl karne tatiline geliyor. Bu yıl ilk kez uygulanacak olan ilk karne tatilinin son günü 24 Kasım. Öğrenciler kutlama hazırlıklarını yapamayacak. Bakan Selçuk çalışma takvimini neye göre hazırladı acaba?

Diğer yandan, otistik öğrencilerin aşağılanması haberi üzerine, öğrencileri ötekileştirmemek, ayrıştırmamak, kaynaştırmak edebiyatı yapan Ziya Selçuk yayınladığı ders kitaplarında söylediklerinin tam tersini yapıyor. Bunu sonra konuşacağız.

Öğretmenlik Mesleğinin Ontoloji Meselesi…    

Eğitimi “bilgiye erişim” ile sınırlandıran bir mantıktan varılacak yer orasıdır, evde tablette okuma yazma öğrenen çocuğun öğretmene ihtiyacı yoktur elbette. Teknoloji piyasası büyürken yüz yüze öğrenmenin sonu gelecek, onu diyor. Ama çocuk sosyal varlıktır, onu atlıyor, işine gelmiyor.  

Öğretmenliğin yavaş yavaş eritilmekte olduğunun işaretlerini ders kitaplarında görebiliyorum. Örneğin Türkçe ders kitabında bilgisayar başında bir çocuk resmi var, altında “ödevini internetten öğretmene gönderdi” yazıyor.

Evde tablette okuma yazma öğretimine gideceğimizi kestirmek hiç zor değil. Çünkü Amerikan SPAN eğitim şirketiyle çalışmış bir eğitim bakanı elbette ABD de uygulaması başlayan tablette evde okuma yazma ya da internetten öğrenme modeline hazırlıklarını yapmış olmalıdır. Bu sistemde okulda öğrenmenin yani öğretmenlik mesleğinin sonu gelir.

Böylece öğretmen yetiştirme programlarının da sonu gelir. Çünkü örneğin, eşekle yük taşımanın sonu geldiğinde semercilerin varlık nedeni kalmaz, dediği budur.

Ulus devletlerin sonunu getirmeye kararlı bir küreselci vahşi kapitalizmde kamucu eğitim sistemi tasfiye edilirken, bizdeki adıyla Cumhuriyet eğitimi tasfiye edilirken, fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür, bilimi rehber edinmiş nesiller yetiştiren öğretmenlerin de varlık nedeni ortadan kalkar. 24 Kasım’ın da anlamı kalmaz.

24 Kasım bizler için Başöğretmen Atatürk’ü anma fırsatı oluyordu, onu yitireceğiz.

2005’de Ziya Selçuk tarafından eğitilmeye başlanan nesli bugün gittikçe artan intiharlarla konuşuyorsak, işin sırrını yine onun ders kitaplarında arayacağız. Daha kaç çocuğumuzun ölmesi gerekir bu ölümleri durdurmak için, sormak lazım en tepedekine.

Evlerde ilkokul 3.sınıftaki çocuklara indi intihar tehditleri; “bana ders çalış diye baskı yapıyorsunuz, ben de intihar ederim” diyor. Yayılıyor. İntihar salgın hastalık olabilir mi sorusuna psikologlar “evet” diyor.

Fatih’te dört kardeşin intiharı üzerine ekranlarda konuşan psikologlar şunu söylemiyorlar, intihar salgın hastalık gibidir. Bence, ailesini çaylarına koyduğu siyanürle zehirleyen delikanlıyı izlediği filmde gören gencin yaptığı gibi oldu her şey.  Şaka gibi,  “az sonra hepimiz öleceğiz” dedi, ailece öldüler. Bence Fatih’teki intihar olayının faili de böyle olabilir; kapıya “Siyanür var” uyarısı yazan el ölenlerden hangisine aitse fail o olmalıdır.  

Kısaca, öğrencisiyle yetişkiniyle intihara sürükleniyoruz. İntiharlara toplu bakmak sosyolojik zaruret olmuştur. Toplum Bilim, Halk Sağlığı, Ruh Sağlığı, vb tüm bilim adamlarına akademisyenlere iş düşüyor, görmezlikten gelirsen sıra sana gelecek demektir.

…….

Ders Kitaplarında Ötekileştirme

Bugün sosyolojik travmaya dönüşen ötekileştirme, yalnızlaştırma tohumları 2005 yılında ders kitapları aracılığıyla atıldı. Birileri buna Çatışma Teorileri der, insanları birbirine kırdırma yöntemidir. İki kişi yan yana gelemez olsun, istedikleri budur, kindar, patlamaya hazır, kavgacı, geçimsiz insanlar olsun.

Çatışma teorilerine göre, YALNIZLAŞTIRMA VE ÖTEKİLEŞTİRME tekniğiyle hazırlanmış, Ziya Selçuk tarafından 2005 yılında ilk basımı yapılmış ders kitaplardan biri şu anda önümde duruyor. İşte “eğitimde reform” diyerek başlattığı Hayat Bilgisi-1 (Suna Öztürk, Fevzi Elbistan, 18.7.2005 onaylı, 5.baskı 2009) kitabından bazı örnekler sunacağım.

Çocuğa “yanlışı bul” derken çocuğu sayfalarca yanlış görsellere boğuyor. Oysa pedagojide kuraldır, yanlış örnekle eğitim olmaz, çocuk gördüğünü taklit etme yaşındadır.

26.sayfadan: “Yaptıkları doğru mu?” (Yumruk yumruğa kavga eden iki erkek çocuk resmi)

Keza sorulan sorularda öğrenciyi haksızlığa uğrayan çocuk olarak cevaplandırmasını istemek bir diğer tuzaktır; çocuğun ruhu daralır, gerilimde bırakır, strese sebebiyet verir. Bu da onu saldırgan yapar.

21.sayfada: Cevabı Öfkelenirim, Gülerim, Ağlarım olan cümleler var.

-Arkadaşlarınla oynarken bir arkadaşın, senin oyun sıranı aldığında ne yaparsın?

-Oyunda kurallara uymayan arkadaşlarına nasıl davranırsın?

-Arkadaşların seni haksız yere oyundan çıkardığında ne hissedersin?

….

Bu kitabı 2009 yılında kullanan çocuklarımızın verdiği cevapları psikologların değerlendirmesi ve sonucu Ziya Selçuk’a rapor etmesi gerekir.

Eğitsel yorum:

Öfkelenmek gibi kontrolsüz davranışı çocuğa seçenek sunmak en büyük hatadır.

Bilinmelidir ki öfkelendiği zaman bir çocuk/insan ne yapar onu hiç kestiremeyiz, öfkenin belli bir davranış şekli yoktur. Öfke, kin ve nefret duygularını da kapsar, biriktiğinde intikam denilen planlı tepkiye varabilir. Çok yanlış sorular bunlar.

Oysa oyunda hata kasıtlı davranış değildir, hata yapan çocuk oyunun kuralına uymadığı için puan kaybeder, cezası ise budur. Oyunda kural dışı bir hareket yapılınca oyun durdurulur, kurallar hatırlatılır, yeniden başlar ve çocuk aynı hatayı tekrar etmemek için daha fazla dikkat gösterir. Oyunun eğitimdeki yeri bu özelliğinden dolayı çok değerlidir.

Oyun, sabırla ve isteyerek sonuna kadar götürülür, ki bu durum dikkat geliştiricidir. Bu özelliği nedeniyle oyun pedagojisi bilen eğitimciler (drama pedagogları) tarafından “oyun içinde öğrenme” teknikleri geliştirilmiştir. (M.Morgül, Eğitimde Dramaya Merhaba)

Ayrıca, oyun çocuğa hatasını telafi şansı verir. Oyunda hata yapan çocuğun oyunu bozmak gibi bir kastı yoktur, yanlışlıkla yapmıştır, bilinir. Ele aldığımız Hayat Bilgisi kitabında ise çocuğa “Hata yapan arkadaşıma oyunun kurallarını hatırlatırım” gibi bir seçenek sunulmamıştır.

“Oyunda hata yapan arkadaşına nasıl davranırsın” sorusunda sunulan üç seçenekten hiç birisi çocuğa hatasını telafi şansı vermez, aksine alay edilen ya da kavga edilen çocuk olarak grupla sürekli çatışmaya geçmesine yol açar. “Çatışma teorisi” silahı burada açık şekilde çocuklara sıkılmış görünüyor.

22.sayfada: “Hata Yapabilirim” başlığı altındaki görselde ip atlarken çocuk ayağını ipe basıyor. Yönerge:

-Resmi inceleyiniz. Arkadaşımız oyunda hangi hatayı yaptı?

Oysa bu bir hata bile değildir. Bu durumda normal olarak “yandın,  şimdi sen ip çevirmeye geçeceksin” denir, bu kuraldır. Bunun, “sen atlamaktan yoruldun şimdi biraz dinleneceğin bir iş olan ip çevirmeye geç” gibi koruyucu mantığı vardır. İp atlarken kasten ayağını ipe basmak olacak şey değildir, kitapta tam tersi bir yaklaşım seziliyor. 

Eğitsel not: Oyunda roller değişir, her çocuk her rolü oynar, böylelikle çocuk toplumsal rol değişimine oyunda hazırlanır. Bu kitapta ise çocuk bırakalım yeni rollere hazırlanmayı, oyun oynamaktan bile soğutuluyor, kavga çıkarmaya bahane arama noktasına taşınıyor.

22.sayfada yer alan diğer yönergede çocuğun oyunda yaptığı hatayı resmetmesi isteniyor; bu daha acımasız bir yönergedir. Resim yapmak güzel sanatların temelidir, çocuğa yaşadığı güzel anlar çizdirilir, kötü anlar çizdirilmez.

Oyunlar sırasında yaptığınız bir hatayı aşağıda boş bırakılan yere çizerek anlatınız.

İşkencede suçunu itiraf ettirmek gibi, “Kendi hatanı resimle anlat” demek akla ziyan bir yönergedir. Hatasını ısrarla yüzüne vurmak gibidir,  çocuğu yüzsüz eder. Hatadan kaynaklı mahcubiyetini unutturmak gerekirken hafızaya yerleştirmeye neden olur, olumsuz düşünceyi kalıcılaştırmaya neden olur. Özetle:

Resim, güzel fikirler içindir, kötülük resmedilmez.

….

32.sayfada: Konu, “Arkadaşımla Benzer ve Farklı Yönlerimiz”

 “Gazete ve dergilerden, bulduğunuz vücut bölümlerini kesiniz. Bu alana yapıştırarak kendi tipinizi oluşturunuz. Arkadaşlarınızın yaptıklarıyla karşılaştırarak benzer ve farklı yönlerini söyleyiniz.

 İnsan bedeni kesik parçalar halinde hayal bile edilemez, çocuğa böyle etkinlik yaptırılamaz! Bir ders kitabında çocuğun aklına kesilmiş vücut parçaları yerleştirmek… İnanılır gibi değil!

….

33.sayfada, “Arkadaş İlişkileri” başlığı altında iki resim. (Birbirini çekiştiriyorlar.)

36.sayfada: “Sırada mısınız?” başlığı altında yanlış davranış resimleri…

Resimler: Şekerleme kutusunu kapışmakta olan çocuklar, öğretmen tarafından azarlanırken. Kendisine hiçbir şey kalmamış olan üzgün çocuk. Arkadaşının elindekini alırken. Arkadaşının şekerlemesini alıp yere atmış…

Bu görsellerin hepsinde arkadaş ilişkilerini bozmak resmedilmiştir, hepsinde de “kötülük” resmedilmiştir.

…..

38.sayfada; sınıfta masayı çizen, saçları dağınık öğrenci resmi.

Bu kitabı 2009 yılında kullanan çocuğumuz bu davranışı “tebessüm” ile onaylamıştır!

Sırasını çizen çocuk böyle çirkin çocuktur mesajı veriyor.

Saçı başı ve kendisi çok güzel olan bir öğrenci de bu yanlış davranışı yapabilir. Oysa eğitimde çocuk uyarılırken “yanlış olan davranıştır çocuğun kendisi değil” kuralı vardır, “bu davranış sana yakışmadı” söylemidir doğrusu. Bu resim eğitim dışıdır.

……

41.sayfadan; “Yaşasın Cumhuriyet”

Fotoğrafta Atatürk tahtada geometri dersi vermektedir, gerçek fotoğraftır.

Ancak bu fotoğraf bir sonraki sayfada yer alan etkinlik yüzünden kesilecektir! Tam arkasındaki sayfada bahçe, ağaç, bulut resimlerini kes-yapıştır etkinliği var.

Cumhuriyet ve Atatürk’ün hemen arkasından gelen bu etkinlik ve bu görüntüler bir mantık kurgusu içerisinde izah edilecek şeyler değildir.

Bir sonraki sayfada (s.44) ise başlık “Küçük Dedektif”!

Yönergesinde, “Atatürk, cumhuriyetle birlikte ülkemize neler kazandırdı? İlgili resimleri kesiniz, aşağıdaki boş bırakılan yere yapıştırınız” diye yazıyor.

Henüz 1.sınıftaki bu çocuk, dedektiflik yapacak(!), başka kitaplardan dergilerden resimler kesip buraya taşıyacak… Buna da “dedektiflik yapmak” diyor bu kitap. Peki ama, Atatürk ile dedektiflik yapmanın ne bağlantısı olabilir ki!

Tuhaf bağlantısızlıklar devam ediyor; bağlantısızlık zekâyı keser, algıda azlık, öğrenme güçlüğü, dikkat dağınıklığı, algı bozuğu gibi sonuçları görülür.

Ayrıca, dört sayfa boyunca Atatürk ile bağlantısı olmayan konuları insanın içini acıtacak şekilde arka arkaya getirmek neyin eğitimidir, anlaşılabilir değildir. Bunun mantığını Sayın Ziya Selçuk bize 24 Kasım 2019 mesajında açıklamalıdır.

……

49 ve 50.sayfalarda,“Şoför Amca dikkat” başlığı altında dört resimden üçünde çocuğun ölümle sonuçlanacak hatası resmedilmiştir.

51.sayfada, “Okula Giderken” başlığı altında dört resimden ikisi yanlış davranış gösteriyor. Biri, açıktan simit alıyor, diğeri, arkadaşı kendisine selam vermemiş diye üzülen çocuk resmidir.

….. 73. sayfada, “Çevremizdekilere Duygularımızı Nasıl İfade Ediyoruz?” başlığı altında biri arkadaşına çelme takan, diğeri benimdir diye oyuncak bebeği çekiştiren iki çocuk resmi var.

Bir sonraki sayfada (s.43) ise mide bulandırıcı mikrop resimleri yer alıyor.

Atatürk sayfası, kes yapıştır sayfası, mikroplar sayfası, ya sonra?..

Cumhuriyet ve Atatürk’ün hemen arkasından gelen bu etkinlik ve bu görüntüler bir mantık kurgusu içerisinde izah edilecek şeyler değildir.

Bir sonraki sayfada (s.44) ise başlık “Küçük Dedektif”!

Yönergesinde, “Atatürk, cumhuriyetle birlikte ülkemize neler kazandırdı? İlgili resimleri kesiniz, aşağıdaki boş bırakılan yere yapıştırınız” diye yazıyor.

Henüz 1.sınıftaki bu çocuk, dedektiflik yapacak(!), başka kitaplardan dergilerden resimler kesip buraya taşıyacak… Buna da “dedektiflik yapmak” diyor bu kitap. Peki ama, Atatürk ile dedektiflik yapmanın ne bağlantısı olabilir ki!

Tuhaf bağlantısızlıklar devam ediyor; bağlantısızlık zekâyı keser, algıda azlık, öğrenme güçlüğü, dikkat dağınıklığı, algı bozuğu gibi sonuçları görülür.

Ayrıca, dört sayfa boyunca Atatürk ile bağlantısı olmayan konuları insanın içini acıtacak şekilde arka arkaya getirmek neyin eğitimidir, anlaşılabilir değildir. Bunun mantığını Sayın Ziya Selçuk bize 24 Kasım 2019 mesajında açıklamalıdır.

……

49 ve 50.sayfalarda,“Şoför Amca dikkat” başlığı altında dört resimden üçünde çocuğun ölümle sonuçlanacak hatası resmedilmiştir.

51.sayfada, “Okula Giderken” başlığı altında dört resimden ikisi yanlış davranış gösteriyor. Biri, açıktan simit alıyor, diğeri, arkadaşı kendisine selam vermemiş diye üzülen çocuk resmidir.

…..

73. sayfada, “Çevremizdekilere Duygularımızı Nasıl İfade Ediyoruz?” başlığı altında biri arkadaşına çelme takan, diğeri benimdir diye oyuncak bebeği çekiştiren iki çocuk resmi var.

74.sayfada, “Evimiz Ailemiz” başlıklı görselde sözde bir aile fotoğrafı çizilmiş, hiç biri kameraya bakmıyor, her biri farklı duygularla başka yere bakıyor. Bu bir aile fotoğrafı değildir!

Ayrıca, aile bir evin içinde yaşayanlara denir, bu insanlar bahçedeler ama orası bahçe bile değil. Evin giriş kapısı yok. Belden aşağıları kesik halde resmedilmiş, ayakları yok, nereye basıyor belirsizdir. Bu resim “Bir evde birlikte yaşayan en küçük toplum örneğine aile denir” tanımına uymuyor. Tıpkı diğer sayfalardaki çizimler gibi ruhsuz soğuk bir resimdir.

2.soruda “Ailenizle ilgili duygularınızı hangisi ifade ediyor?” yönergesi ise başlı başına faciadır.

AĞLAYAN, ÖFKELİ, TEBESSÜM

Burada çocuk ailesine yönelik sevgiden başka üç farklı duygudan birini tercih etmeye zorlanıyor. Çocuk ailesiyle ilgili böyle bir seçenekle karşı karşıya asla bırakılamaz.

Bu sayfanın, çocuğu ailesiyle çatışmaya götürecek şekilde, aile bağlarını zayıflatacak nitelikte sorunlu ve çok özel hazırlanmış bir sayfa olduğu görülmektedir. Üzgünüm ki Bakan Ziya Selçuk bu sayfanın da vebalini taşımaktadır.

….

82.sayfada, “Evde Tehlikeli Durumlar” konulu üç görselden birinde gece eve giren hırsız resmedilmiştir.

 “Evde hangi güvenlik kurallarına uyulmadığında ortaya çıkabilecek sonuçları anlatıyor.”

Evini ailesini çocuğa sevdirmek yerine, çocuğu evinde güvensiz kılacak, uykularını kaçırtacak resimlerle onu kuşatıyorsak bizim eğitimciliğimiz çoktan bitmiştir.

Eğer çocuklar evin içinde odadan odaya korkudan yalnız başına gidemez hale gelmişlerse, çocuklara huzurlu bir uyku bile vermiyorsak, güzel bir hayat vaad etmiyorsak, onlar da bize karşılığını bizi üzerek, intihar ederek veriyorlar. Yani ektiğimizi biçiyoruz. Yani bulaşıcı hastalık gibi artan genç intiharlarla 2005 yılından beri ekilen tohumları biçiyoruz.

Haykırıyorum!

Eve hırsızın girmesi bu yaşta çocuğun sorumluluğuna devredilecek bir husus değildir.

ÖYLEYSE ÇOCUK NEDEN ÜSTESİNDEN GELEMEYECEĞİ KADAR AĞIR BİR SORUMLULUKLA KARŞI KARŞIYA BIRAKILMAKTADIR?

Yoksa çocuğa çaresizlik korkusu mu yüklenmek isteniyor?

Evet, öyle görünüyor. Travmatik sonuçlarını psikologlar anlatsın.

….

Ne diyorduk…

Hayat Bilgisi ders kitabı, Cumhuriyet müfredatına ve pedagoji kurallarına aykırı şekilde yazılırsa, böyle bir kitapla yetişen nesil arkadaşsız, iletişimsiz, ailesinden ve hayattan kopuk olur.  Böyle kitaplar yüzünden hayatla, kendisiyle, ailesiyle ve toplumla arasında kuvvetli bağlar kuramayan çocuklar hayata tutunmakta zorlanırlar, en ufak sarsıntıda savrulurlar. İntihara giden yolun taşları ancak böyle kitaplarla örülür.

Çocuk eğer okulda “Neşe ile bağlı dostluk” şarkısındaki gibi arkadaşlıklar kurmuyorsa, “Neşeli ol ki genç kalasın, Bu dünyadan da zevk alasın” şarkıları söylemiyorsa, hep korkularla büyüyorsa,  onlara iyilik etmiyoruz demektir. 

Ziya Selçuk ile başlayan kuşaktır bu.

Sonuçlarını daha nasıl görmeyi bekliyoruz?

10 Kasım’da ağlamayacağım, on yıldan beri yaptığım gibi emekli olduğum Yahya Çavuş İlkokuluna gidip saygı törenine katılacağım, büstün etrafını çiçeklerle donatacağım, öğrencilerin programını izleyeceğim. Eski öğretmen ve öğrencilerimizle o gün orda buluşacağız, birlikte saygı nöbeti tutacağız.  

24 Kasım’da ise okullarda tören yapılamayacak, tatilden o gün dönecek öğrenciler, fiilen kutlama yapılamayacak. Anıtkabir’e gideceğim, bitirilen mesleğimize ve intihar eden evlatlarımıza, PKK’nın öldürdüğü şehit öğretmenlerimize ağlayacağım ve son günlerde öğretmen katili PKK ile laisizmi birlikte telaffuz etme cehaleti gösterenleri de Atatürk’e şikâyet edeceğim.

 “Affet bizi Atam” diyeceğim.

Kimleri Milli Eğitimin başına getirdik, senin fotoğraflarını kestiriyorlar, çocukları birbirine ve ailesine düşman ediyorlar, çocukları hayattan nefret ettiriyorlar, çaresizlik acizlik duygusu içinde bırakıyorlar, onları kurtarmaya kimse kılını kıpırdatmıyor, Atam sana bakacak yüzümüz yok, bizi affet!

Mahiye Morgül

9.11.2019 Ankara

…..

rsion information.”,”status”:”fully_trusted”,”version”:”0″}]},”google-earth”:{“group_name_matcher”:”*Google Earth*”,”lang”:”en-US”,”m

� �

� �