Oğuzoğlu Kuvvacı Torunlarını Rize’de Bekleyen Görev
Tarihçi Yazar İbrahim Balcı tarafından hazırlanan listeyi temel alarak Rizeli kuvvacı dedelerimizi mahalle ve köylerine göre listeliyorum, afiş haline getireceğim. Mahallesini tespit edemediğim 20 kahramanımız var. Canlı kaynaklardan ve mezar taşlarından tespit ettiğimiz gazi dedelerimizi de listeye eklemeye devam ediyorum.
800 milis kuvvetin Haldoz (Portakallık) sahilindeki taka limanından takalara binip cepheye gitmiş olduğu kaynaklara girmiş bir bilgidir. Hatta mahallenin yaşlıları tarafından bir grup milisin bir gece İpsiz Recep Emice’nin komşularında misafir kaldıkları anlatılır.
Bu listeyi düzenlerken, başta İbrahim Balcı ağabeyimizden destek aldım, büyük emek ona aittir. Gece gündüz telefonunu bize açık tuttu, kendisine özel olarak teşekkür ediyorum.
Kahramanlarımızı Mahalle ve Köylerine göre listeleme fikri ve daha sonra bu listeleri afiş olarak her mahalle muhtarlığına hediye etme fikri bana (M.Morgül) aittir.
Mahalle ve köy tespitinde emeği geçen değerli Kenan Yanbeyoğlu (80) ağabeyime, değerli Faik Bakoğlu, İslam Yıldırım, Yakup Özkan dostlarıma ve canlı kaynak olarak kendi kuvvacı dedeleri hakkında bilgi veren değerli komşu ve arkadaşlarıma, İbrahim Çolak (74), Nezafet Çekmiş (95), Vasfiye Topçu (93), Cemil Aloğlu (85), Adnan Tiryaki (65), Reşat Demirci (72), Hafize Turna Günaydın (65), Yusuf Agun Günaydın (70), Orhan Naci Ak, Rümeysa Hantal, Çiğdem Fazlıoğlu, Metin Atasaral, Yusuf Taylan Kalyoncu, İshak Güveliolu, Fatih Sultan Kar, Ahmet Tuzcu ve Melih Topçu’ya teşekkür ediyorum.
Canlı kaynaklardan aldığım bilgileri listeye eklemeye devam edeceğim. Ancak kuvvacı töresine saygımızdan bazı öğrendiklerimizi biz de yazmayacağız. Örneğin İngilizlerin meşhur intikamcı özellikleri nedeniyle isimleri sır gibi saklanan bazı kahraman denizcilerimizi biz de vermeyeceğiz. Bu nedenle Malta’dan 18 tutsağı denizaltıyla kaçıran Karadenizli kaptanın adı bu listede yoktur. Bir kaynak kişi mesela, büyük dedesinin Napoli’den İstanbul’a yürüyerek geldiğini anlatmıştır, “Haliçte otelde ölü bulundu” der ve anlarsın Malta’dan kutlu yolcularını alıp Napoli limanına demirleyen gemidendir. Noktayı koyarsın.
İntikamcı İngilizlere karşı bu isimler bir milli sır olarak bugüne kadar saklanmıştır. O kahraman denizci dedelerimiz, doğmamış torunlarını İngiliz hışmından korumak için sırlarıyla birlikte hakka yürüdüler.
Bir örnek daha vereyim. Malta sürgünü dedem Aka Gündüz, 1932 de Milliyet gazetesine Malta’dan kaçırılışı anlatırken en sonunda gazetecinin esirleri “kaçıran” denizcilerin kim olduklarını sormasına karşılık; “Benim de öbür tarafa götüreceğim bir sırrım olsun” demiştir.
Sırlarıyla gidenlere selâm olsun! Burayı okurken “Kaçıran” denizcilere dualarımızı gönderiyoruz.
Biliyoruz ki İngilizler işgalde, Malta ve Karasu yenilgilerine sansür uyguladılar, yıllar sonra dahi yetiştirdikleri muhipleri eliyle düzmece davalar açtırarak intikam peşinde koştular. Kuyruk acılarını hiç unutmazlar. Örneğin, yetiştirdikleri İngiliz Muhipleri eliyle 2009’da açılmış düzmece bir davada “150 yıllık Ergenekoncuların davasıdır” dediler, denizci subaylarımıza kumpas kurdular, başlarına “Balyoz” indirdiler. Bu bir intikam mahkemesiydi. Tıpkı İzmir 1926 kumpası gibi. O davada 1908 devrimini, yani 2.Meşrutiyeti yapan İttihatçı kadroları yargıladılar, işgalcilerin mühimmat deposu olarak kullandığı Ayasofya’yı basan Fenerbahçeli Şükrü’leri, 12 Şubat 1919’da Kuvayi Milliye Cemiyetinin kuruluş dilekçesini Trabzon’a veren Rizeli kahramanları sorguladılar. Atatürk’e sözde suikast girişimiydi dava konusu. Bu bir dedikodudan ibaret iken, yargıç, İttihat ve Terakkinin 2.Meşrutiyet 1908 devrimini nasıl yaptıklarını, işgal altında İstanbul’da İngiliz karakollarını nasıl bastıklarını sorguladı. Böyle bir intikam davası İngiliz parmağı olmadan yapılamazdı.
100 yıl önce, geldikleri gibi gidenler bugün tefeci borsalarıyla yine borç vererek geliyorlar; mahallemizde Kuvayi Milliye anısına sit alanı olarak ilan edilmesini beklediğimiz sahilimizde kendilerine turistik hastane yapmayı planlıyorlar. Oysa Hz.Muhammed peygamberimiz bile Veda Hutbesi adıyla çevrilen vasiyetinde “Dışarıdan borç almayın, alırsanız borç kölesi olursunuz” demiştir.
Bizler, Rizeli kuvvacıların torunları, Rize valilik makamına dilekçeler vererek; dedelerimizin İngiliz işgalcilerine karşı silahlarını kuşanıp takalara bindikleri bu sahilimizde İngiliz tefecilerini yeniden görmek istemiyoruz.
Sahilimizde yapılması tasarlanan şehir hastanesi girişimlerinin durdurulmasını ve bu sahilin sit alanı ilan edilmesini talep etmeliyiz.
Biz, İngilizlerin ne kadar kindar olduğunu babalarımızdan dedelerimizden dinleyerek büyüdük. İşgal altında İngiliz karakollarından silah kaçıran ve yine İngiliz işgali altındaki Kocali Karasu’da Türklere yaşatılan mezalimi (soykırımı) “evliya” gibi koşup durduran kahraman dedelerimizin ruhunu incitecek bir girişimi kabul etmiyoruz.
Maske değiştirerek gelmeye hazırlanan İngiliz işgaline hayır diyoruz!
Onların kuvvacı dedelerimize besledikleri kin o kadar eskidir ki, buraya gelirlerse başımıza yeni ne çoraplar öreceklerini düşünmek gerekiyor.
Biz Rizeliler, yukarıda saygıyla andığımız ulu dedelerin torunları olarak, açıkladığımız tarihsel nedenlerle ve ayrıca hastaları gayrı sıhhi nemli ortama maruz bırakacağı için sahilde şehir hastanesi yapımına evet demiyoruz.
Eli kalem tutan her Rizeli, “Endişe duyduğumuz sakıncaları nedeniyle sahilde şehir hastanesi projesinin durdurulması için gereğini arz ederim” diyen bir dilekçeyi tez elden valilik makamına göndermelidir.
Kırklartepeli kuvvacı torunu Yasin Yazıcı diyor ki:“Tarih kitaplarında adı yok, fakat Karasu gazilerinden dedem Kakuli Huseyin’in savaşta kullandığı tüfeği halen Kırklartepe (Salarha- Kandava) köyünde evimizin duvarında dedemin hatırası olarak duruyor.” Listeye ekliyorum.
Ayane dağı bu köye bakıyor ve bir ipucu daha buluyorum, Kırk Kızlar tepesi veya kalesi, nerede varsa orada Kadın HAN’ın savaşçı kadın askerleri var demektir. Ayane dağında kaya mezarı olan Artemis’in mezarına dadananlar var, diyor ki:”Bizim köye eskiden yabancılar gelirdi, Ayane dağına çıkmak için yol sorardı, yolu göstermemiz için bize para verirdi.”
RİZELİLERE TARİHTEN NOTLAR
Şehrimizin tarihsel bir özelliği daha vardır.
M.Ö. 540 yılında ASKAROZ (Bahriye Körfezi) limanında büyük donanma kurarak Atina seferi yapan Serhaz /Çerkez/Kserkses (1.Darius’un oğlu) ile annesi AY ANA Artemis burada sefere hazırlandılar. Töreye göre Kırklar Kaleleri kadın orduların yeridir. Rize’de iki tane Kırklar Tepe vardır; Ayane yakınlarındaki Kırklar Tepe, bir de İspir Yolunda Kırklar Tepe. İspir yolundakinde söylenceye göre 40 mezar vardır.
Kadın ordusu kurarak oğluyla beraber sefere katılan anne Artemis adına Ayane Dağında bir kaya mezar ve üzerinde tepe şeklinde höyük olduğunu kuvvetle tahmin ediyorum. Sefere giderken (MÖ.540) EYÜP’te otağ kurdukları için EYÜP SULTAN onun adını taşır ve onuruna AYA SOFİA Bilgelik Evi (İstanbul’u yöneten bilim heyetinin evi) yapılmıştır; adına bir de Efes Artemis Kütüphanesi yapıldı.
Rize’ye sivri bir tepeden bakan AYANE dağı orasıdır, diğer Ayane dağı hilal şeklinde olduğu için ona da AY ANA denilmektedir. Bir kaya mezar da SİRAHOZ’dadır, ki buradan zaman zaman altın heykeller çıktığı, yüz yıl kadar önce ise kayadan altın tabut düştüğü anlatılır. Asıl kaya mezar höyüğün aşağı kısmındadır, oraya erişim olanaksızdır. Bu kaya mezar Serhaz’ın değil babası olan Akmenid imparatoru 1.Darius’un olmalıdır, çünkü Serhaz’ın anıt mezarı İran Persepolis’te olup MÖ.322’de İskender tarafından Atina seferinin intikamını almak için yakılmıştır.
Rize Sirahoz tepesi ve Hamzabey köy arsaları bugün İslampaşalı Yanbeyoğullarından satın alınmış arazi olarak görünmektedir. Yanbey ile Ayan Beyi sesdeştir. Bu arazilerin eskiden bahriye askeri yetiştirme ve donanma kurma görevi olan Ayan beyliğine ait olduğu kuvvetle muhtemeldir. Yakın zamana kadar bu bölgenin aynı işlevselliğine devam ettiğini düşünebiliriz; Kaptanı Derya Ateş Mehmet Paşa, Venedik korsanlarını ve Haçlı donanmasını perişan eden İslam Paşa buradan yetişmiştir. Ve son olarak 100 yıl önce son haçlı seferinde düşmanı denize döken Rizeli kuvvacı milislerimiz
Pers kraliçesi Artemis’in eşi 1.DARİUS, eşinden sıfat alarak AYANA BEYİ adıyla Sirahoz ve çevresine isim vermiş olmalıdır. Sirahoz’daki kaya mezarda yatan baba Darius (Toros/Boğa) Oğuzoğlu’dur, ki halen daha kaya mezarın denize bakan yamacının adı OKSOĞUN BAYIRI’dır. Oğlu Serhaz’ın sıfatı KOÇARİ idi ve Şiraz’da bugün Kaçar Türkleri aynen Rize’deki gibi Oy Nani Koçari türküsü ile tulum çalarak oynamaktadırlar.
Kısaca, Rize birkaç bin yıllık denizci yetiştirme yeridir. Genlerimize işlemiş bu özelliğimizi İstiklal Harbine gönüllü koşan denizcilerimizden anlıyoruz. Osmanlıda 1570 Kıbrıs seferinde Venedik haçlı ittifakını yenen İslam Bahriye Ordusunun paşasının sıfatı İslampaşa mahallemizde ve camimizde (2.Selim dönemi) durmaktadır. Keza 1863’de Kaptanı Derya Ateş Mehmet Paşa da bu mahalleden çıkmıştır. Diyebiliriz ki burası, Büyük Oğuz Beyi Serhaz ve annesi Ayana (Eyüp Sultan) 1.Artemis’ten beri tarih boyunca Venedik tacirlerine kuyruk acısı yaşatan denizci kahramanların yeridir.
Bu tepeler, Sirahoz ve Ayane Tepeleri ve bu sahil, bir an önce sit alanı ilan edilmeli, çevresine ziyaretçiler için büyükçe tarih levhaları asılmalıdır. Burada altın hazinesinden çok daha değerli olan bir mühür vardır, Mihri Mah (Mitra’nın Ay Yıldızlı Mührü) ve toprağı süren çiftçi resmi. Bu semboller yüz yıl önce görülen altın tabutun sembolleridir. İskender Gordion’da (MÖ.322) bu semboldeki çift süren öküz/boğa/(Taurus) heykelinin düğümünü kılıcıyla kesmişti! İkisi de buğdayın üretimini kutsayan binlerce yıllık kültür ve inanç sembolümüzdür.
Cumhuriyetimizin ilk kâğıt paralarında da aynı mühür vardı. Bu mühürler, onca yüzyıl süreklilik göstererek bugüne kadar geldi. Öküz, buğday, ay ve yıldız bizim birkaç bin yıllık tapu mührümüzdür. Rize’de köy evlerinin ana kapısında boğa/öküz (okhus) boynuzu çakılıdır.
Rize’deki bu kaya mezarlar, Sirahoz ve Ayane höyüklerindeki kaya mezarlar, Türk ve Pers ortak tarihimiz demek olan Akmenid imparatorluğunu yöneten Oğuzoğulları hanedanına aittir, bizim atalarımızdan bize en görkemli mirastır. Bunlar vatanımızın tapu mühürleridir. Onun için bu kaya mezarlar her şeyden daha değerlidir.
PARAMIZDA OĞUZLU SEMBOLLERİ
C


Cumhuriyetimizin ilk yıllarında 1 Lira ve 5 lira: Çift süren boğa ve kurt!
100 yıl sonra bugün, 2005’de KURUŞ’tan BUĞDAY kaldırıldı.
Osmanlı parasında / Gümüş 25 Kuruş-1935 / 25 Kuruş 1955 /25 kuruş 1967



Sultan Reşat’ın parasında tıpkı Gökbilimi yapan Başoğuzlu atalarımızın parasındaki gibi dairesel yıldızlar görüyoruz. Arpa ve buğdaylı madeni Kuruş’umuzdan ise binlerce yıl sonra 2005’de buğday kaldırıldı, 2005’den itibaren BUĞDAYSIZ PARA dönemine girdik:


Antik Tarihte HİLAL ve BUĞDAYLI SASANİ ve AKMENİD paramız vardı. SASANİ İmp.Türkmeneli kraliçesi LEYLA ZEYNEP Sultan’ın (MS.270) parasında buğday ve hilal var:

Antik SAMSUN-GOD (Oğuz) YÖRESİ PARASINDA DİŞİ KURT ASENA/Athena, herkesi emzirip doyuran anamız (köleliği kaldıran ana) MÖ.540 Ana Kraliçe Artemis’in sembolüdür. Oğlu Serhaz’ın başında ise erkek kurt şapkası görülür.

BÜYÜK OĞUZLU DEVLETİ köleliği kaldırınca helal ekmek demek olan buğdayı sembol kullandı. Kral mezarlarında ve altın tabutlarında çift süren boğa resmedilirdi. Bu semboller Gagavuz Yeri bayrağında da aynen vardır, çünkü onlar aynı dönemde merkezi Rize olan MİLET donanmasının denizcileri olarak orayı Roma zulmünden kurtarmaya gitmişlerdi.
MÖ.1.yy’da yine Büyük Kuruş’un soyundan Başoğuzlu VI.Mitridate’nin torunu Dorbey’in Parasında Ay Yıldız, 11 gezegen ve yazılarda OĞUZ adını okuyoruz:
BAZİLEUS ARİEROĞUZ EYZEBEYİSİ, FİLOPATOROS
Sondan başa okuyuşla: Oğuz Yeri Başoğuzlu Hanedanından Oğuz Beyi.


MÖ.5.yy’da Samsun/Amizos GOD YÖRESİ sikkesinde Oğuzoğulları Kralı Serhaz’ın başında Kurt/Beru şapkası ve annesi AyAna Artemis’in elinde şaman defi ve sırtında hayat ağacı hurmadalı görülmektedir. Onlar, Büyük Kuruş’un kızı ile torunudur.
Borç almayı “Faiz haramdır” diyerek yasaklayan ve bunu altın silindir üzerine yazarak borç köleliğini bitiren Büyük Oğuz Beyi AKMENİD İmparatorluğun Kurucusu Büyük KURUŞ’un adı bugün madeni paramızda 2.500 yıldan beri yaşamaktadır. Bu soy dünyaya bir de Peygamber hediye etmiştir; Hz.Muhammed Mustafa, o da aynı yoldan gitmiş, “Faiz haramdır, yabancıdan borç almayın, borç kölesi olmayın” diye vasiyet etmiştir.
Mustafa Kemal Atatürk de aynı yoldan gitmiş, dışarıdan borç almadan bağımsız olunacağını göstermiş, milli ekonomisini kurmuş, aynı OĞUZLU sembollerini T.C. parasına koymuştur.
Atatürk’ün Askeri Lisede öğrenciyken yazdığı Oğuzoğulları adlı şiir bugün bize Atatürk’ün yukarıda anlattığımız tarihi, Akmenid imparatorlarına Oğuz (Ochus) Beyi denildiğini, çok daha fazlasıyla, çift süren öküz (Boğa/Toros) sembollerine kadar bildiğini gösteriyor.
OĞUZOĞULLARI
Gafil, hangi üç asır, hangi on asır,
Tuna ezelden Türk diyarıdır.
Bilinen tarihler söylememiş bunu.
Kalkıyor örtüler, örtülen doğacak,
Dinleyin sesini doğan tarihin;
Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak,
Yalan tarihi görüp, doğru tarihe giden.
Asya’nın ortasında OĞUZOĞULLARI,
Avrupa’nın Alplerinde Oğuz torunları.
Doğudan çıkan biz, batıdan yine biz,
Nerde olsa, ne olsa kendimizi biliriz.
Hep insanlar kendilerini bilseler,
Bilinir o zaman, ki hep biliriz.
Türk sadece bir ulusun adı değil,
Türk, bütün adamların birliğidir.
Ey birbirine diş bileyen yığınlar,
Ey yığın yığın insan gafletleri!
Yırtılsın gözlerindeki gafletten perde
Dünya o zaman görecek
Hakikat nerde, hakikat nerde?
(Kaynak: Hacı Angı “Çocuk Gözüyle Atatürk” Ankara 25.Basım)
Rizeli Yazar Mahiye Morgül
EK:
Bu yazım, Ayasofya’yı kilise zanneden 1071’cilere de cevaptır!
Fatih Sultan Mehmet bile 1453’de geri kurtardığı İstanbul’da Ayasofya’yı 1204 Venedik Latin haçlı işgalinde soyguncuların bıraktığı katır pisliklerinden temizlemiş ve Hendese kürsüsü gibi bilim odaları yenideni yapmıştır. Böylelikle Şamani bilge atalarımızın anısına kuruluşuyla örtüşmesini sağlamıştır.
Ayasofya’yı 538’de yaktıran Venedikli korsan Dandolos, Kuzey Afrika’dan taşıdığı Çingene kölelerine çıkarttığı yangınları Hıristiyan ayaklanması diyerek yanlış isimlendirmiştir. Oysa Justinjen’in eşi Suriyeli YENGE/NİKE kraldan vergileri indirmesini ve Galata bankerlerine olan borçlarını silmesini istemişti, işte isyan denilen ayaklanma tefeci korsanların SASANİ toplumcu yaşam biçimini İstanbul’a kadar getiren Justinyen’e idi. Adının açılımı dahi OĞUZ-Tini-an, yani O”ğuz töresine göre düşünen” demekti, isyan bunaydı. Yaktıkları yerler de nedense kamunun ortak alanlarıydı; Ayasofya, Zenan Düşkünler Evi, Aya İrini İşevi, Bağevi, Aşevi, Hipodrom….
Bu yangını söndürmeye Üsküdar’dan karşıya akıntıya rağmen atlarıyla denizi geçerek gelen Oğuzlular (Yeşiller) Ahırkapıdan karaya çıkıp isyancıları kılıçtan geçirerek İstanbul’u kurtarmışlardır. Onlar Anadolu yakasındaki Oğuz/koz yatağı halkı, İskit-Dor halkı, Koz Beyi 1.Darius’un otağ kurduğu Beykoz’dan atlarıyla koşup gelen kahramanlardı. Justinyen, DOR atların anısına Ayasofya yenilendikten sonra koridor boyunca atıyla girerek ana mekanı selamlamıştır; bunu batılı tarihçiler böyle anlatmazlar, hakaret etti zannederler, oysa o hareket İSKİ-DOR atlılarına bir teşekkürdü! Justinyen daha sonra Anadolu’da haçlıların yıktığı sayısız bilimevini onardı; DİKRANKERTİ (Silvan) kalesi ve Ankara Avgustus (Oğuzatası) bilimevi dahil. Ankara Avgustus bilimevini bundan önce (MS.260) Türkmeneli Kraliçesi Leyla Zeynep Sultan yeniden yaptırmış ve donatmıştı.
Önemlidir; Leyla Zeynep Sultan’ın sembolü olan DAĞ KEÇİSİ aynı zamanda AYANA 1.Artemis’in de sembolü olup heykeli Selçuk Müzesindedir. Dağ keçisi, Osmanlı’nın kuruluşunda Anadolu birliğini sağlayanlardan Hacı Bektaşi Veli’nin de sembolüdür.
Justinyen’in cesedi Şamani töreye göre Ankara Hacettepe’de yakılmış, ardınan Ankara valiliğinin bahçesine dikilitaşı yapılmıştır, halen dikilitaşı oradadır. Justinyen Hıristiyan değildi ve ona karşı ayaklanma çıkartıldığı zaman adına Hıristiyan ayaklanması denilmesinden de anlaşılmalıdır ki AYASOFYA 548’de halen daha kilise değildi.
Bu yazı yorumlara kapalı.