Portakallık (Haldoz) sahilimiz güzelleşiyor. Bir Haldozlu olarak çocuklar gibi sevinçliyim. Ama sevincimi kesen şeyler de oluyor, anlatmalıyım.
Paraşüt pistinin deniz tarafındaki kayaların üzerine yeni toprak atıldı, üzeri traşlandı ve halkımız piknik alanı olarak burayı da kullanılıyor. Akşamları gün batımı manzarasında sandalyesini masasını açanlar, çekirdeklerini çitleyenler, sofrasını açıp akşam böreğini orda yiyenler, tavlasıyla gelenler, genç kuşak evliler bekârlar, çoluğunu çocuğunu alıp gelenler, gitarını kemençesini alıp gelenler; herkes orda. Mutlu insanlarla doluyor sahilimiz. Her akşam gün batımında pistin çim sahasından güler yüzlü insanların neşeli sohbetleri ve mutlu çocuk sesleri yayılıyor.
Diktiğim karayemiş fidanlarını sulamaya gittiğimde, bazen ben de müzik yapan gençlere ekleniyorum. Onlara mahallemizle ilgili kitaplarda yazmayan bilgiler de veriyorum.
-“Barış Manço’nun anne babası buralıdır” dediğimde “Oooo….” sesleri yükseliyor.
-“Hasan Sözeri buralıdır” dediğimde, “O kim?” diyenler oluyor.
-“Türkiye’de mezar taşında kemençe resmi olan tek kadın mezarı karşımızdaki caminin bahçesindedir. Zehra Orhon’un mezarıdır. Onun yanındaki mezarda Udi Aydemir Morgül yatıyor” dediğimde, “Aaaa… Çok enteresan” diyorlar.
-“İpsiz Recep Emice bu mahalledendir. Karşıdaki kavağın altında toplanan 800 milis askeri Kurtuluş Savaşında buradan teknelerle cepheye gittiler” dediğimde, “Yaaa…” diyorlar.
-“Deniz Gezmiş’in dayıları da buralıdır” dediğimde hiç ses çıkartmıyorlar.
“-Ben de çocukken akşamüstleri ud çalmaya keman çalmaya bu sahile inerdim, burada bahçemiz vardı, güneş batarken güneşe şarkılar söylerdim. Şimdi müzik öğretmeni emeklisiyim. Burada bir tane de zeytin ağacı vardı, şimdi ben zeytin dikme yaşına geldim. O sahil şimdi yok, ama güneş yine aynı batıyor. O sahilde ben hangi meyvelerin altında oturduysam şimdi onları dikiyorum, sizin çocuklarınız büyüdüğünde birlikte yersiniz, mahallemizin gazilerinin ruhuna gönderirsiniz” diyorum, bana dua ediyorlar.
Fakat dün öyle olmadı. Sulamaya gittiğim karayemiş fidanları yerinde yoktu. Çiçekler de yoktu. Mevsimlik çiçekler dikmiştim, akşamsefası, kınakına, kadife, yıldız çiçeği, üstelik hepsi de tutmuştu, ortancalar filizlenmişti, hepsini ot diye parçalanmış gördüm.
Bir buçuk ay önce diktiklerim de öyle olmuştu. Bunlar ikinci kez diktiklerimdi. Bir ay önce, toprak dolguyu taşlardan temizlemeye gelen tefsiye ekibi 70 fidanı yok etmişti. Söküp attığı yeri söylesinler ordan alırım diye Belediye Park Bahçeler Müdürlüğüne gittiğimde görevli genç bayan bana “İş-kur’dan gündelikçi işçi alıyoruz, onlara burayı temizleyin diyoruz, onlar da her şeyi söküp atıyorlar, çelik fidanlar kayaların altına gitmiştir” dedi. Oysa etrafa atılmış bir tane bile yoktu.
İnanmak zorundaydım. 40 tanesi karayemiş, 30 tanesi yenidünya idi. Hepsini tek tek çeliklemiştim. Hazır çelikleri kimse çöpe atmaz. Götürmüş bahçesine dilmiştir, komşularına dağıtmıştır, dedim içimden. Yeniden dikmeye karar verdim. Yeniden her sabah erkenden komşu bahçelerden budadığım çelikleri götürdüm diktim, bu sefer alanın kenarına değil bir kod aşağısına, 20 tane karayemiş ve mevsimlik çiçekler diktim. Bir tane de otolastik buldum, onun içini çürümüş ve gübreye dönmüş çimle doldurdum, üzerine toprak attım, ona da fidan diktim, onun içi de boş şimdi.
Ciddi emek verdim karayemiş fidanlarına. Çünkü şifasına inanıyorum. Gelecek nesil bizden hiç olmazsa bunları öğrensin istiyorum. Fidanlar iki yıllık olduklarında kimlik bilgisi olarak dikim tarihini, cinslerini ve sağlığa faydalarını yazıp dallarına asacağım:
YALİ KARAYEMİŞİ, KASTANİCA, TRABZAN, PROMA, AHONDİKA, SUMARİÇA, SU KARAYEMİŞİ, YABAN KARAYEMİŞİ, TRABZON İSTAVRİT, TRABZON KARPUZ. İşte on çeşit karayemiş, son ikisi Trabzon’da yetişenlerden.
Aslında bu fidanları ve bu bilgileri toplamak bile benim için az zahmetli olmadı. Bu bilgilerin ve bu emeklerimin yok olmaması için pes etmeyeceğim. Yeniden dikeceğim. Yeniden her gün sulayacağım. Bu yazıyı kaleme almamın nedeni de budur; İş-Kur’dan vasıfsız eleman alıp da günahı onların üzerine yıkan kişiyi, ki belediyede kadrolu çalışandır, buradan uyarmak istiyorum. Ağaç ve çiçek sevmiyorsa Park Bahçelerde çalışmasın. Bu fidanları onca yoldan üst geçitlerden aşarak yürüyerek getirip diken, her gün sulayan yaşlı bir öğretmenin emeğine saygı göstermedi. Bir ay arayla iki kere söktü attı diktiğim çelik fidanları ve o güzelim çiçekleri. Bu yanlışı cahilliğine veriyorum. Yine dikeceğim ve bir daha sökmemesi için bu yazıyı Belediye Başkanlığına sunacağım. Uyarılmalıdır. Çünkü bu hatasıyla halkın belediyeye öfke duymasına sebebiyet veriyor ve insanlar bu yanlışları belediyeye fatura ediliyor, kendisi bunun bilincinde değil. Bu nedenle bu kişinin uyarılması gerekir, hatta başka bir birimde çalıştırılması gerekir.
Merak edenler olmuştur, karayemişin faydalarını yazayım. Antioksidan deposudur, karaciğeri temizler, yağları eritir, kolestrolü düşürür, toksitleri atar. Yaprağı yıl boyu taze çay olarak içilebilir; mis kokuludur, karaciğeri temizlemek için en az üç hafta düzenli olarak akşamları bir bardak, iki yaprağını parçalayıp cezvede bir taşım kaynattıktan sonra biraz bekletip taze olarak içilir.
Çekirdeğine gelince; en önemli parçası çekirdeğidir. Günde dört tane çekirdeğin içi çiğneyerek yutulur. Çiğnerken kokusu genzinizi sardığı zaman şifası akciğerlerinize ulaşır, nefes yollarını virüsten ve mikroptan temizler. Bağırsak düzenleyicidir, düzenli dört hafta alınırsa basuru iyileştirir. Kalın bağırsakta çıkışın rahatlatılması aynı zamanda burada kanser mantarlarının üremesini de engellediği için kansere karşı koruyucu olarak önemli şifa kaynağıdır.
Karayemiş sirkesinin faydalarına gelince; ayağınızdaki dolaşım bozukluğuna bağlı şişme ve kızarıklığı halleder. Ayak bileklerine kadar akşamları birkaç damla sürülür. İki hafta içinde iyileşme görülür. Ayrıca sinek ısırığı kaşıntılarını geçirir. Sirkesini içmek keza genel faydaları içinde özellikle kansere karşı önerilir.
Dönelim mahallemizin sahiline. Sağ olduğum sürece sağlıklı olduğum sürece gelecek nesillere böyle bir sahil devretmek niyetindeyim. Paraşüt pistinin biraz ilerisindeki Rize Belediyesine ait spor tesislerinin denize bakan kenarı boyunca 24 tane üzüm asması daldırdım, gittim geldim suladım ve şu anda filizlenenleri var. Keyifle gidiyorum suluyorum. Atletizm sahasında yürüyüşe çıkanlar sulamaya bana yardım ediyorlar, onlar da sevabına ortak oluyorlar. Bu sulamalar sırasında çok güzel insanlarla tanışma şansım oldu. Asmalar tesisin demir parmaklıklarını sardığı zaman herkes kendi bağından üzüm yer gibi afiyetle yiyecek. Asmaların arasına diktiğim üç karayemiş ve bir adet yenidünya fidanımız tuttu, onların büyümelerini de keyifle izliyorum.
Şimdi, noktayı koyarken hatırlatmak istiyorum. Haldoz sahilinde çim sahanın kenarına yakın, halkın sandalye atmadığı kodda, yamaçtan az biraz aşağıda yeniden karayemişler ve çiçekler dikeceğim. Hatta ıhlamur. Çünkü 1955’de benim gölgesinde oturduğum ıhlamur yola gitti, onu yenilemek istiyorum. Gün batımı manzarasını kuru kayaların üzerinden değil, gölgeli ağaçların altında oturarak seyretmek eminim çok daha güzel olacak.
Zaman öyle bir zaman oldu ki, kıtlık yaklaşıyor. Geleceğe, faydalı bir şeyler bırakmak, genetiğiyle oynanmamış yerli ve şifalı meyvelerden dikmek lazım. Bu işlerde çalışanlara da, öyle çimen yolar gibi meyve fidanlarının sökülüp atılmayacağını öğretmemiz lazım. Yani üzüntüm o ki, karayemiş fidanlarını orada pikniğe gelenler yolmadı da görevli diye gelen işçiler yoldu. Bunları iki kere sınavdan geçirip öyle işe almak lazım.
Şimdi, İslampaşa ve Portakallık mahallesinde eski komşularımız kendi bahçelerinde karayemiş çelik daldırdılar. 40 adet çelik fidanımız sahile taşımaya hazırdır. Eğer şimdi diktiklerimden tutmayan olursa, en son ekim ayında köklenmiş olarak onları sahile taşıyacağız. Fakat öncelikle çim saha görevlilerini uyarmamız gerektiğini çok iyi anladım.
Alanı çimenden temizleyeceğiz derken fidanları yolup koparan işçi göndermesinler diye bu yazımı Belediyeye sunmak üzere kaleme aldım. Umarım bir faydası olur.
Mahiye Morgül /Rize
Bu yazı yorumlara kapalı.