"Enter"a basıp içeriğe geçin

Amiral Soner Polat’ı Yitirmenin Hüznüyle 1.10.2019

Her şeyden önce cesur yürekli vatanseverdi, tam bir Atatürk askeriydi. Hem devlet adamı, hem stratejist, hem halkçı, hem… Saymakla bitmez, ne desem az gelecek.

Tam bir Bahriye askeriydi. Bahriye demek Donanma demek… Donanma demek, Amerikan gemilerine Ege’nin derin sularından Karadeniz’e geçit vermeyen Mavi Vatan’ın bekçileri demek… Suyun altında en kıvrak bahriye çiftetellisini onlar oynar!

Soner Polat demek, “Atatürk’ü sevmek bedel ödemektir” diyebilmektir. Bunu derken de bizzat bedel ödemiştir. Buna rağmen devlete küsmemiş, 15 Temmuz Amerikancı NATO darbesini durdurmak için hiç görevi olmadığı halde o gece bu darbeye destek vermemeleri için eski silah arkadaşlarını arayarak onlarla konuşmuştur. 

Devlet adamı olmak görev almadan da vatan savunmasına katılmaktır. Soner Polat budur!

Soner Polat amiralimiz giderayak bize onu da hatırlattı; “Adalarımızda sirtaki oynayan Yunanlılara karşı bizim de Bahriye Çiftetellisi oynamamız lazım” dedi.

Rize’de çocukluğumda bahriye çiftetellisi oynardık

Aman aman aman bahriyeli

Beyaz da giymiş terbiyeli

Adım atışın bile talimli

Yandım aman yandım bahriyeli

…….

Soner Polat’ı düşünürken Bahriye Nazırı Hüseyin Avni Paşanın vatanseverliği geldi aklıma. Son madalyalı Osmanlı Paşasıydı ve Karadağ Meydan Savaşında haçlı ordularını yenmişti. İngiliz komutanı saf dışı ederek bunu başarmıştı, bu yüzden İngilizlerin nefretini kazanmıştı, onun yüzünden Osmanlı’yı Sevr’e götürme planları suya düşmüştü. Soner Polat amiralimiz de İtalya’da NATO toplantısında masanın üzerinde parçalanmış Türkiye haritasını gördüğünde toplantıyı terk etmekle aynı dış merkezlerin nefretini üzerine çekmişti. O nedenle Hüseyin Avni Paşayla aynı antiemperyalist gelenekten geldiklerini düşündüm.

Balyoz ve Ergenekon davalarında ilk hapse alınmalar Deniz Kuvvetlerindendi, nedeni aynıdır. Onlara moral olsun diye yazdığım yazılar geldi aklıma. 2009 yılında mahkemeler devam ederken subaylarımızı “Ergenekoncuların başı Hüseyin Avni Paşa gibi olacak sonları” diyerek öcü göstermeye çalışan kimi köşe yazarlarına cevap vermek üzere ben de Yıldız Mahkemeleri tutanaklarını araştırmış, aradığımdan daha fazla bilgiyle karşılaşmıştım. Silivri mahkemesiyle, hatta İzmir Suikastı mahkemesiyle, belgelere bakılmadan, savunma hakkı verilmeden apar topar verilen kararlar, gibi benzerlikleri bile vardı.

Yıldız mahkemesinde ölüsü yargılanan Bahriye Nazırı ve Donanma Komutanı benim için ayrıca önemliydi, çünkü ilk Türk Tarih Kitabını çevirip basmışlardı. “Yeni Türkler” onlara deniyordu.  Aynı zamanda halkçıydılar, köy sandıklarını kuran sadrazam Mithat Paşa da onlarla beraberdi. İngilizlerle bu kadar içli dışlı olmaya karşı duran Şeyhülislam da Bahriye Nazırıyla ve Donanma Komutanıyla beraberdi.

Özetle Bahriye demek her yönüyle vatanseverlerin ocağı demekti. Kömürü keşfeden Uzun Mehmet de askerliğini bahriyede yapmıştı. Gemiyi İngilizlerin bize sattığı kömürle çalıştırıyorlardı ve terhis olurken yanında götürdüğü örnek kömür parçasının aynısını araya araya Zonguldak’ta kömür yataklarını bulmuştu.

Kömürün keşfi öyküsüne bir eski Türkçe ders kitabında rastladım, sonra da yazdım. On yıl önceki yazılarımın arasında onu buldum ve Soner Polat amiralimizin anısına onu şimdi yeniden yayınlamak istiyorum.  

Sizi hiç unutmayacağız amiralim.

Mavi Vatan gemisinin kaptan köşkünden Vira Bismillah diye haykırışınızı hiç unutmayacağız. Onurlu duruşunuzla kendinizi tarihe yazdınız ve Türk Bahriyelisi kime denir hatırlattınız. Gerçek bedel ödemiş Atatürkçülüğü öğrettiniz.

Amiralim, izninizle, siz hapisteyken size ve arkadaşlarınıza destek için yazdığım o yazıyla size güle güle demek istiyorum.

…..

Kömürün Kâşifi Uzun Mehmet’i Kim Öldürdü? (14.4.2010)

            Sahaftan eski Ortaokul Türkçe kitapları aldım. Aslında eski ilkokul kitapları arıyordum. Bugünkülerle karşılaştırmak için alıyorum bunları.

Heyecanla içindeki okuma parçalarına daldım. İnkilâp ve Aka (sahibi Aka Gündüz) yayınlarından “Beşir Göğüş – Kemal Demiray, 1966 Türkçe 1” kitabında oldukça keyifli parçalara dalmıştım, karşıma dedemin amcaoğlu Aka Gündüz imzalı, “Uzun Mehmet” başlıklı bir metin çıktı.1941 tarihli, “Türk Duygusu” adlı bir eserinin içinden alınmış.

Aslında bu Türkçe kitaplarındaki okuma parçalarını bir kitapta toplayıp bütün çocuklara bedava dağıtmak lazım. Gerçekten eğitsel değeri yüksek parçalar ve bugün bunlar altın değerindedir. Uzun Mehmet okuma parçasının altındaki çalışma sorularına bir baksanız anlarsınız:

– “Aka Gündüz, Uzun Mehmet’in XIX.yüzyıl ortalarında Ereğli’nin Köseağzı’nda taşkömürü nasıl bulduğunu, bu yüzden bir ağa tarafından nasıl öldürüldüğünü anlatıyor. Ancak hikâye ve roman kahramanları, yazarların kendi kafalarında canlandırdıkları insanlar olduğu halde, Uzun Mehmet yaşamış ve Zonguldak’ta maden kömürünü bularak ün kazanmış bir kimsedir. Bu çeşit yazılara ne isim verilir?”

– “Anadolu’da henüz maden kömürü bulunmadığı sırada, donanmaya kömür nereden getirilirdi?”

-“Bundan memleketin kaybı ne olabilir?”

-“Deniz subayları, erlere maden kömürü örneğini niçin gösteriyorlar?”

-“Maden kömürü araştırılması için hangi padişah emir veriyor?”

-“İsmail Ağa kimdi, Uzun Mehmet’e niçin kızdı ve ona ne yaptı?”

-“Uzun Mehmet’i bugün niçin saygı ile anıyoruz?”

-“Yazıda, bulanın hayatına mal olan maden kömürünün değerini anlatan cümleyi gösteriniz.”

Bugün böyle araştırma sorusu sormaya cesaret eden öğretmenin başına taş yağdırırlar. Hele donanma subaylarının vatanseverlik çabalarından örnek vermek, Silivri Özel Mahkemesinde tutuklu olmayı göze almaktır.

Okuma parçasından anlıyoruz ki, Uzun Mehmet donanmadaki subaylarının isteğiyle köye döndükten sonra kömürü arıyor, 1848’de buluyor, İstanbul’a götürüyor ve İstanbul’da bir handa boğazlanarak öldürülüyor. Ölümüyle suçlanan kişi Ereğli’de İsmail ağadır.

Ancak, bugünkü bilgilerimle bir soru soruyorum; İsmail ağa onu öldürecekse Ereğli’deyken öldürürdü, yürüyerek İstanbul’a giden Uzun Mehmet’i öldürmek için onca tenha yerler varken, neden onca yol gitsin bir handa boğazlayarak öldürsün? Bence o öldürmedi. Öldürülmüş ve birinin üzerine yıkılmıştır. 

Kimin zararı vardı kömür madeninin keşfedilmesinden, katili orda aramak gerekir.

Donanma gemilerinde İngiliz kömürü kullanılıyordu, yazıda bu var.  Yerli kömür İngilizlerin işine gelmezdi. Padişah da İngiliz yanlısıydı. Ama Jön Türkler diye bilinen subaylar için aynı şeyi söyleyemeyiz. İngilizler ve taraftarları ortalıkta cirit atıyorken Jön (Yeni) Türkler vatan için her şeyi göze alıyorlardı.

Terhis olan askerlerine gemideki kömürü örnek gösterip aramalarını isteyen subay, belli ki 1848’de Donanmanın başında olan, Bahriye Nazırı büyük devrimci Hüseyin Avni Paşa’dır. Ki, yaptığı sayısız ulusalcı yenilikten sonra adı İlk Türkçü’ye çıkmıştı, 1876’da Kanuni Esasi’yi kabul ettirmenin bedelini canıyla ödemişti. 

Şimdi 2010 yılındayız, bütün madenlerimizi özelleştirmek isteyen aynı dış güçlerle karşı karşıyayız ve Türk halkına kamu malı olan her şeyi özelleştirmenin Özel Anayasa taslağını dayatan bir “taraf” var.

Bugünkü bir TV programında Taraf gazetesi yazarlarından Önder Aytaç açıkça Özel Ordu kurulmasını istedi. Dedi ki; “Balyoz darbe belasından ve sivil siyasetçinin pısırıklığından da kurtuluş, PROFESYONEL ORDUDUR!”.

Genel Kurmayın kapısına “SATILIK ORDU” tabelası asmakla eş, “Türk askerinin kanını satarsınız” demeye getirdi. 

1876 Hüseyin Avni Paşanın öldürülüşü ve 1881 Yıldız mahkemesinde yüksek bürokrat Jön Türklere idam cezalarının verilmesiyle, Osmanlı’yı Sevre götüren engeller ortadan kaldırılmış oldu. Bugünkü talepler de aynıdır. Mustafa Kemal ve arkadaşları onların heveslerini kursaklarında bıraktı. Yine bırakırız.

Şimdi bir daha soralım: Uzun Mehmet’i kim öldürdü?

Sevgili büyük dedemin asıl adı Aka Gündüz (1886-1958) değildir, o mahlasıdır, asıl adı Hüseyin Avni’dir. Anlıyorum ki ona Hüseyin Avni Paşa’nın adı verilmiştir. Ne tesadüftür ki, bunca yıl sonra, onun Uzun Mehmet yazısını bugün yeniden ele alıyorum ve yazıya yeni bir pencere açıyorum, pencereden Hüseyin Avni Paşa bize bakıyor!

Bu yazı 1941’de yazılmış, 1966’da ders kitabına konmuş ve bugün yazılmış kadar tazedir. Ama çocuklarımız maalesef bugün bu yazılardan mahrumdur. Çocuklarımız bu kitaplara yeniden kavuşturulmalıdır. (26 Mayıs genel eylem gününde ucube yeni ders kitaplarının okul bahçelerinde veliler tarafından protesto edilmesini konuşmalıyız.)

Bitirirken, bu yazımı, okurlarımın izniyle bir büyüğüme armağan etmek istiyorum; 1950’de Zümrüt Rize gazetesini kuran teyzeoğlum rahmetli Mustafa Ardal ağabeyime. 5 Mayıs’ta 61.yılına girecek olan gazetenin bugün ben de köşe yazarıyım. Ancak Zümrüt Rize okurlarının ve özellikle Rizelilerin bilmesini istediğim bir şey daha var, Mustafa Ardal da anne tarafından Aka Gündüz’ün torunu olur; yazarlık, gazetecilik ve matbaacılık damarı oradan gelir.

Hukuk tahsili yapmış ve dürüst gazeteci olarak hayatını sürdürmüş, Rize belediye başkanı olmuş Mustafa Ardalların ve Türk edebiyatına vatansever şair-romancı olarak imza atmış Aka Gündüzlerin çıktığı bir Rize’den daha niceleri de çıkar, yüreğinizi ferah tutun.

Öldürülmeyi göze alarak vatansever ilerici devrimci hamleler yapan Hüseyin Avni Paşaların ve Uzun Mehmetlerin çıktığı bu topraktan yenileri de çıkar!

Zonguldak ve Ereğli halkından ricam, Uzun Mehmet’i çocuklarınıza unutturmayın.

Aka Gündüz’ün okuma parçası Uzun Mehmet’in son satırlarıyla yazımı bitiriyorum:

“…Bugün sanayiin ekmeği demek olan maden kömürünü bize ilk bulan millî kahraman bu suretle keşfini kanıyla suladı. Milli servetimizin başlıca kaynaklarından biri olan kömür hazinelerinin kâşifi, Uzun Mehmet adlı Türk çocuğu milyarlar değerindeki buluşunu hayatıyla ödemiş oldu.” (Aka Gündüz, Türk Duygusu, 1941)

Mahiye Morgül

Bu yazı yorumlara kapalı.